“Bez Bebek”in Nana’sı Evrim Akın, nişanlandığını söyledi. Akın, “Kendi aramızda söz verdik. Ama evlilik için daha erken. O bana huzur ve akıl veriyor. Hayatın farklı bir yanını görüyorum onunla” diyor.
Evrim Akın’ı Türkiye kendi adıyla değil, “Selin” olarak tanıdı. “Avrupa Yakası”nda üstlendiği bu tiki rol, onu kısa sürede şöhret basamaklarının tepesine taşıdı. Ama o hiç beklenmedik bir anda kadroya sırtını dönüp Selin’likten istifa ediverdi. Şimdilerde “Bez Bebek”in Nana’sı olarak izleyici karşısına çıkan Akın, yüzü hep geleceğe dönük yaşıyor. Arkasına dönüp “Avrupa Yakası” günlerini değerlendirdiğinde ise “Her şeyin son kullanma tarihi vardır daha fazla kalsam zehirlerdim” diyor.
Bez Bebek’te Nana adlı bez bebeği canlandırıyorsunuz, öyle değil mi?
– Evet, bir oyuncağı oynuyorum. Oyuncaklar dünyasında kutladığım doğum günümde, bana bir dilek dileme hakkı sunuyorlar. İnsan olmak istediğimi söylüyorum. Dileğim kabul oluyor. İlk sahibim Makbule diye bir kadınmış, gidip onu buluyorum. Ve onların evinde kalarak herkesin hayatını değiştirmeye başlıyorum. Sihir yapma özelliğim de var.
Gerçek hayatınızda bir oyuncak olmayı düşlediniz mi hiç?
– Hayır, çünkü bana insanlık uygun görülmüş… Gerçi eskiden, çok canım yandığında “Keşke kedi, köpek olsaydım” derdim. Şimdi kabullendim her şeyi…
Kaderimize aklımızla yön vermemiz mümkün mü?
– Kesinlikle, onun için aklımız var ve ben aklımızla kaderimize yön çizeceğimize yüzde yüz inanıyorum.
Kader demişken… “Avrupa Yakası”ndaki Selin karakteri her şeyi değiştirdi hayatınızda…
– Evet, gerçekten çok şey değişti.
Tiyatro kökenlisiniz ve ondan önce farklı projelerde yer almıştınız. Peki “Avrupa Yakası”nın sihri neydi de bir anda yıldızınız parladı?
– Büyüklerim bana hep “sabret” derlerdi. Her şey bir anda olmuyor, kimsenin elinde sihirli değnek yok. İnanmak ve sabretmek gerek. Belki de bu noktaya çok erken gelseydim saçmalayabilirdim, başıma kötü şeyler gelebilirdi, çünkü daha ruhum olgunlaşmamıştı. Özetle, “Avrupa Yakası” o çıkışı yapmak için doğru zaman ve doğru projeydi. Bana düşen tek şey yeteneğimi sergilemekti. Üstelik o rolü büyüttüm ben… İlk zamanlarda babamı oynayan oyuncunun rolü kadardı, ben Selin’i alıp bu noktaya getirdim.
Yeteneğin önünde kimse duramıyor yani, öyle mi diyorsunuz?
– Evet, kesinlikle öyle… Bu arada benimle çok uğraşanlar oldu, hálá da oluyor. Bizim insanımız laf üretme ünitesi gibi çalışıyor! Yapmadığın şeyleri yapmışsın, söylemediğin şeyleri söylemişsin gibi yansıtıyorlar. Öğrendim ki bunlara aldırmamak gerek. Ben işimi yapıp evime geliyorum, başkaları sadece konuşuyor! Konuştukları için de hiçbir şey yapamıyorlar, öylece oldukları yerde kalıyorlar!
Çok konuşanın icraatı olmaz…
– Evet, çünkü konuşmaktan icraata vakitleri kalmıyor onların… Şeytanlık düşünmekten ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Hedefine ilerleyemiyor, yapmak istediklerini yapamıyorlar. Kifayetsiz muhteris hepsi…
Kim o kifayetsiz muhterisler?
– Onlar kendilerini bilirler. İsim vermeme gerek yok.
“Avrupa Yakası”nı neden bıraktınız?
– Çünkü “Artık yeter” dedim. Son kullanma tarihi diye bir şey var ve daha fazla kalırsam zehirlerdim! Artık ayrılma zamanım gelmişti. Bir de biz dışarıdan çok eğlenceli, samimi gözüken bir ekiptik, ama işin aslı hiç de öyle değildi.
Nasıl yani? Ekip arasında sürtüşmeler mi vardı?
– Sürtüşme değil de, herkes sadece kendi iş ve özel hayatına bakardı…
Yani “Avrupa Yakası” ekibi arasında sanılanın aksine arkadaşlık gibi bir durum söz konusu değil…
– Evet, orada kimse kimseyle arkadaş değildir. Açıkçası ben bir tek Hümeyra ile görüşüyorum. Kendisini her şeyin dışında tutarım. Hümeyra benim için gerçek bir aktristir ve bambaşka bir noktadadır. Dolayısıyla evinde ya da dışarda yemek yer, sohbet ederiz. Benim zamanımı hak eden birisidir o…
Peki, diziyi bıraktıktan sonra neler yaptınız?
– “Şaşkın” adlı bir sinema filminde rol aldım, ardından Amerika’ya gittim. Altı ay boyunca oradaydım. Biraz kendimi keşfetmek biraz dilimi geliştirmek istemiştim. Bana çok iyi geldi. Türkiye’de yapamayacağım pek çok şeyi orada yaşadım. Çünkü burada Selin karakteri üzerime yapışmıştı ve sokakta rahatça yürüyemiyordum bile… Ayrıca oradayken birçok festivale gittim, oyunlar izledim. Sonra döndüm.
Ve “Bez Bebek” başladı…
– Aslında “Bez Bebek”ten önce de bazı teklifler oldu. Bir de ben o arada Fransa’da 19 yıldır devam eden “Ford Boyard” adlı bir yarışma sundum. Çok güzel bir deneyimdi benim için, ne yazık ki Türkiye’de pek karşılığını göremedi. Türk ve Fransız, çok tatlı insanlar tanıdım orada… Proje bittikten sonra tatile çıkmıştım ki “Bez Bebek” teklifi geldi. Hemen okudum, çok sevdim ve kabul ettim.
İlgi nasıl peki diziye?
– Çok güzel tepkiler alıyoruz. Üstelik de karşısında aynı saatte “Kurtlar Vadisi” var, ona rağmen her şey çok iyi gidiyor. Sadece çocuklar değil, anneler, babaanneler, babalar da izliyor bizi…
Nişanlım bana huzur ve akıl veriyor
Nişanlanmışsınız, doğru mu?
– Evet, kendi aramızda sözler verdik öyle. Ama evlilik için daha erken. Hayatımın şansı olan annem ve kardeşimden sonra hayatımda iki önemli insan var. Biri ikinci annem dediğim gündüzleri evimde benimle olan ve her konuda bana destek veren Selma Hanım, diğeri de hayatımdaki insan… O bana huzur ve akıl veriyor. Hayatın farklı bir yanını görüyorum onunla. (hurriyet.com.tr )