Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nde 7 yıl daire başkanlığı yapan Seyfullah Dağıstanlı Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü ve AB Müzakereleri nezdinde Türkiye’yi temsil etti. İngiltere, İsveç, İtalya Hollanda ve Avusturya’da ilaç ekonomisinden klinik araştırmalara kadar ilacın hemen her alanıyla ilgili akademik ve özel sektör çalışmalarında bulundu.
Bakanlıkta “Farmakovilans” ilaçların yan etkilerini izleme ve takip sistemini kurdu. Farmakovijilans Derneği’nin kurucu başkanı olan Dağıstanlı doktora çalışmalarını da farmakogenetik toksikoloji üzerine gerçekleştirmiş. Dr. Seyfullah Dağıstanlı’nın, günlük hayatta uygulayabileceğiniz, bilimsel verilere dayalı pratik sağlık önerilerini her hafta VATAN’daki köşesinde keyifle okuyacaksınız.
İlaçlar yaşamımızın ayrılmaz bir parçası, tedavi edici özelliklerinden dolayı yan etkilerini bilsek de gözümüzü kapayıp “hapı yutuyoruz.” Ama yine de aklımızdaki soru işaretlerini yok edemiyoruz, neden?
İlaç vücutta fizyolojik değişikliğe yol açan kimyasal maddenin adı aslında. Ama iki ucu keskin bir bıçak… Aynı otomobil gibi, bir direksiyonu var, o direksiyona oturanların da otomobili kullanmayı bilmesi gerekiyor. Deniz gemileri yüzdürdüğü gibi bazen de batırır. Tüm hayatımızda riski minimalize ederiz, bütün halimiz tavrımız, riski minimalize etmek içindir. İlaç kullanımında da böyle. Popüler ilaç kullanımı dediğimiz; kalp krizi geçirmemek için aspirinler, vitaminler, kansere yakalanma riskimizi azaltmak için antioksidanlar, gribe karşı bağışıklığı artırmak için ekinezyalar kullanırız.
Yan etkiler denildiğinde aklımıza neler gelmeli?
İlaçlar kolay elde edilmiyor, bugün toplam harcaması 800 milyon doları bulan ilaçlar var. 12-15 yıl ilacı ilaç yapmak için uğraşıyorsunuz, ilaç pazardayken sürekli monitörize ediyorsunuz, yan etkilerini izliyorsunuz. Vücudumuzda bir değişiklik yaratmasını beklediğimiz ilaçların istediğimizden daha fazla değişiklik yapma durumu vardır. Vücudumuzda sadece istediğimizi yapan çok az sayıda ilaç var. Bir ilaçtan tansiyonumuzu düşürmesini beklerken, istediğimizden fazla ya da az düşürebilir.
O zaman etkisizlikten ya da aşırı etkiden bahsedebiliriz. Uzun süren araştırmalar sonucunda tansiyon dengeleyici olarak dizayn edilmiş bir ilaç kıllanma yapabilir. Minoksidili de böyle etki yapmıştır. İlacı kullanan erkeklerde saç çıkarıcı etkisi olmuştur. Giderek tansiyon ilacı olarak kullanılmasından tamamen vazgeçilmiş bugün yaygın kullanılma nedeni sprey olarak saç çıkarıcı etkisidir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. İlaç firmaları, kalp krizi, felç ya da ölümle sonuçlanan yan etkileri olan birçok ilacı da piyasadan toplatmıştır.
Türk halkı ilaç kullanmayı seviyor… Deyim yerindeyse antioksidanlar, vitaminler, depresanlar leblebi gibi tüketiliyor. Eşinin dostunun tavsiyesiyle ilaç alanlar var…
Tam da öyle. Hatta bunu eğitim seviyesinden de soyutlamak gerekiyor. Çok tanınmış bir sanat adamı arkadaşım bana Amerika’dan aldığı ilaç sayesinde ateşinin düştüğünü söyledi. Oysa ilaç sadece alerjik durumlarda kullanılabilecek basit bir ilaçtı. Ateşe etkisinin olması mümkün değil. Tabii böyle bir kitlenin yanı sıra bir de ilaçtan korkan, ne yaparsanız yapın ilaç kullandıramadığınız “farmafobik” ler var. Bu da çok yanlış. İlaç, size sağlayacağı yararı ve riski doğru hesaplayabilen bir uzman tarafından öneriliyorsa, o dozlarda kullanmanız gerekir. Tabii her seferinde bunları sormak için bir hekime de gitmek gerekmez.
Fazla vitamin almak DNA’ya hasar veriyor, günlük doz çok önemli
C vitamini, E vitamini gibi antioksidanların kullanımı son yıllarda “moda oldu.” Gerçekten de vücudumuzun bu desteklere ihtiyacı var mı?
Bugün için antioksidanlar, detokslar; normal tedavi konseptinden farklı olarak, aslında sağlıklı bireyde yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik operasyonlar gibi görünüyor. Biraz magazin, popüler sağlık boyutu da var.
Antioksidanlarla, oksijenin ya DNA, ya vücuttaki herhangi bir doku ya da enzimle sağlıksız bir şekilde kimyasal reeaksiyonu sonucu ortaya çıkan durumu bertaraf etmeye çalışıyoruz. Tabii ki antioksidan kullanmak için vücudun buna ihtiyacı olup olmadığını tespit etmek gerekiyor. Ateşiniz, tansiyonunuz olup olmadığını ölçmek, antioksidana ihtiyaç olup olmadığını ölçmekten daha kolay. Çünkü vücudun ne kadar antioksidana ihtiyacı olduğunu ölçen genel geçer bir sistem yok maalesef…
Sağlıklı bir insan günde ne kadar ve hangi doz aralığında C vitamini almalı?
C vitamini için günde 25 mg’dan 18 bin mg’a kadar değişen öneriler var.
Aradaki fark çok fazla değil mi?
Evet arada tam 720 kat fark var… Benim için 500 mg faydalı iyi bir antioksidan iken 1000 mg’ın üzerinde ihtiyaçtan fazla C vitamini ön oksidan gibi davranıyor. Ve DNA hasarını tetikliyor. Hiçbir sağlık sorunu olmayan, sigara içmeyen kişiler, vitamin kullanmasını gerektiren özel bir durum yoksa; soğuk algınlığı ve gripten korunmak için günde 500 mg’ı geçmeyecek dozda C vitamini alırsa hem önlem almış, hem de C vitamininin muhtemel zararlarından korunmuş olur. 25 yaşında sağlıklı bir erkek günde 500 mg C vitamini kullanmalıdır. Bu şekilde riski sıfırlayamaz ama en aza düşürebilir.
Riski artırtmadığını da garanti eder. Sigara içiyorsa 8 saatte bir 500 mg x 3=1500 mg C vitamini alırsa yine güvenli marjlar içerisinde kalmış olur. Ama bunu tek doz olarak alırsa C vitaminini oksidan gibi davranır. Bu nedenle tek dozda 500 mg. geçmemek lazım.
Diğer bir antioksidan olan E vitaminiyle ilgili nelere dikkat etmek gerekiyor?
E vitamini yetersizliği sinir ileti sisteminde zayıflamaya yol açar, buna bağlı nörolojik problemler ortaya çıkar. Kas ağrıları, omurilik-beyincik iletim sisteminde aksaklığa bağlı denge bozuklukları oluşabilir. Normalde sağlıklı bir birey günlük gıdalardan yeterli E vitamini alır. Sadece geleneksel Türk sabah kahvaltısında 50 mg E vitamini alırsınız.
Düşük yağ diyeti yapanlar, yağlardan gelecek E vitaminini alamadığı ve başka kaynaklardan gelecek E vitamini yağda çözünebildiği için, diyetten ötürü E vitaminine gereksinim duyarlar. Bunun dışında E vitamini takviyesi ya da tedavisi gerektiren hastaların hekimce önerilen dozda almaları gerekir. Günlük doz 1 gr’ı (1500 IU) aşmamalıdır.
Detoks ve toksinlerle ilgili bildiklerimizin çoğu yanlış
Hayatımızda bir de detoks var. Ve detoks yaptıkça rahatlıyoruz… Gerçekten ne kadar rahatlıyoruz?
Son yıllarda bir detoks furyasıdır gidiyor. Hiçbir bilimsel değeri olmayan reçeteler, kürler magazin dergilerinin baş köşelerinde yer alıyor. Detoks, “toksinlerden arınmaktır” (yanlış olarak “toksit” deniyor, doğru ifade “toksin”dir). Detoks programı başlığı altında yemek pişirme metodları, sabunlar, deniz suyu, deniz ve dağ havası, çaylar, kokular, vitaminler, daha neler neler var. Sırf deniz ve dağ havası önerileri üzerine sayfalarca yazmak mümkün.
Deniz ve dağ havası ile ilgili yanlış bildiğimiz nedir?
Örneğin, “Deniz kenarı, dağ gibi mekanlarda havanın iyonizasyonu ve kalitesi farklı olduğundan, biraz dağ havası almak veya deniz havası solumak hurafe değil. Sağlık üzerine oksijen artırıcı ve denge düzenleyici etkileri var” deniyor. Ama son derece sağ duyulu görünümü veren bu ifade, maalesef yanlışlarla dolu. Dağ ya da deniz iyidir ancak, toksin atmakla ilgisi yoktur. Dağda oksijen artmaz, yükseğe çıktıkça azalır. Aşırı oksijen oksidatif stres yaratır, arınmak için antioksidan kullanır. Koşu yapanlarda aşırı oksijenden kaynaklanan oksidatif stresin tetiklediği oksidatif hasar bilimsel olarak gösterilmiştir. Bu yüzden koşmak yerine yürüyüş önerilir. Bu gibi örnekleri çoğaltmak da mümkün.
Sağlık otoriteleri domuz gribi gibi tehlike durumlarında zar atamaz
Harvard’ın araştırması domuz gribinin öldürme riskinin mevsimsel gripten düşük olduğunu ortaya çıkardı. Avrupa Konseyi Sağlık Komisyonu “Domuz gribi ilaç firmalarının başlattığı sahte bir salgındır” iddiasının araştırılmasına karar verdi. Bu tabloya baktığımızda ilaç şirketleri gerçekten suçlu mu?
Bir ilaç firması bu tür manipülasyonlara girmeye kalkışabilir mi, geçmiş deneyimler ilaç firmalarının bu konuda çok da temiz olmadığını söylüyor. Bunu manipüle etmiş olabilirler mi? Evet, olabilirler. Tüm dünyadaki sağlık otorite ve idarecileri kandırılmış olabilir mi? Kimleri konuşuyoruz; Obama, Sarkozy, Merkel medyanın önünde aşı yaptırdılar. 2 milyon kişinin ölümünden bahsediliyordu. Potansiyel riskten bahsediliyordu. O anda sağlık otoritesi olarak zar atamazsınız. İlaç firmaları bir belirsizliğe karşı çok ustaca, bazen bilinçli, bazen kendileri de inanarak olayları egzajere ederler.
İlaç şirketlerini böyle davranmaya iten ne?
Bu biraz da ilaç firmaların molekül keşiflerinin azaldığı, tükendiği noktalarda, yeni moleküller keşfetmek yerine arguman keşfetmenin daha kolay, daha kârlı olduğunu anlamalarıyla başladı ve aslında sistematik hale geldi. İşin başında para kazanmayı hedefleyen bir CEO varsa, bir molekülü keşfetmek kadar ciro yapma hedefi de vardır. İlaç firması hiç yalan söylemeden pazarını artırmak için bir atraksiyona girişebilir, bir hekim, danışman grubu çok zeki olsalar, tüm gardlarını alsalar bile ya göze alamadıklarından ya atladıklarından bu konuda tongaya düşebilirler.
Bitkilerle tedavinin saatli bomba etkisi gösterme ihtimali var
Bir de şöyle bir inanış var “İlaçların hammaddesi bitkiler olduğuna göre, ilaç almak yerine bitkileri kullanalım…” İlaçlar yerine bitkilerle tedavi mümkün mü?
Burada en büyük tehlike tıbbi bir background’un olmaması. Paramedikal diyebileceğimiz eğitimlerden gelmiş kişiler bu işi yapıyor. Bu tür kullanımların hangi zararlara yol açabileceğini bilmek için kişilerin öncelikle tıp eğitiminden geçmiş olması gerekiyor. Bu uzmanların tüm iyi niyetlerine rağmen bir saatli bomba etkisi gösterme ihtimalleri her zaman var. Çünkü bitkiden elde edilmiş ilaç ile bitki arasında şu fark var; ilaçta sadece bitkinin içinden gerekli bölümünü soyutlar, çeker alırsınız. Zarar verecek tüm etkileri soyutlarsınız. İlacın içine 25 mg bulunması gerekiyorsa her zaman 25 mg’dır. Ama 25 mg’la, 25 yaprak arasında fark vardır. Yaprakların büyüklüğü, boyutu, içindeki etkin madde miktarı değişir. Şundan 25 yaprak kaynat dediğinde 25 mg’lık bir standardizasyon elde edemezsiniz. Onun kaç kişide yararlı ve zararlı sonuçlara yol açabileceğini kestiremezsiniz. Batı tıbbı konseptinden baktığınızda mesele bu kadar nettir.
Peki günlük yaşam pratiklerine baktığınızda…
Burada uzman gözlüğümü çıkarıyorum. Uzman gözlüğünün at gözlüğü özelliği de vardır…. Mesala “Elma kabuğunu kaynat öksürüğüne iyi gelsin” derler. Elma kabuğunu ister bir elmadan ister 5 elmadan kaynatın, hasta için rahatlama sağlıyorsa, elma yıkanmışsa ona itiraz etmemek gerekir. Başka ilaç kullanmaya gerek kalmadan istediği rahatlamayı elde ediyorsa onu da desteklemek gerekiyor. Ama bunun çerçevesini doğru çizmek gerekir. Ve bu çerçeveyi çizecek de yetkin bir hekimdir. Osman Müftüoğlu sizi riske sokabilecek önerilerde bulunmaz. Ama tıbbi background’u olmayan biri meseleyi doğru tartamadığı için yanlış yere götürebilir. Fitoterapi (bitkilerle tedavi) denilen ve akademik bakma biçimiyle geliştirilen bir alan var. O da nereye girip nereye girmeyeceği konusunda haddini bilen bir disiplindir. Onun haricinde bitki ile tedavi ve bitkiyle elde edilen ilaç tedavisi arasında dağlar kadar fark var.
Antidepresan tüketiminde ilaç firmalarının promosyonlarının da etkisi var
Araştırmalara göre Türkiye’de antidepresan kullanımı son dört yılda yüzde 85 arttı…
Özellikle SSRI’lar dediğimiz bir antidepresan grubu gerçekten leblebi gibi tüketiliyor. Tabii bunda ilaç firmalarının promosyonlarınını da etkisi var. Bugün için çok güvenilir, hiçbir yan etkisi olmayan antidepresan ilaçlardan bahsetmek mümkün değil. Bana sorarsanız onların en masumu bitkisel çaylar, süt, akşam stresi atmak için bir elma… Bunlar hafif vakalar için. Ama depresyonu hayatını idame ettiremeyecek noktaya gelmiş, intihar eğilimi olan hastalara da ilaçla bir tedavi vereceksiniz tabii ki…
Antidepresanların yan etkileri nasıl ortaya çıkıyor?
Bu tip antidepresanların şöyle bir enteresan tarafı var. Depresyona girmiş ve intihar eğilimi olan hastada iki mekanizma çalışıyor; 1- Depresyona bağlı eylemsizlik hali 2-İntihar etme isteği… Antidepresanlar depresyonu ortadan kaldırırken önce eylemsizlik halini ortadan kaldırıyor. Tedavinin başlangıcında intihar etmeye üşenen hasta, ilacın etkisiyle intihara teşebbüs edebiliyor. Aradan bir süre geçtikten sonra da depresyonu ortadan kaldırıyor. Yani intihar etme isteğini ortadan kaldırıyor. Bu nedenle hastanın o periyotta çok sıkı gözlenmesi gerekiyor.
Gripten korunmak için basit bir kür
– Vücut direncini azaltan uykusuz kalmak, aşırı alkol gibi durumlardan kaçının.
– Hijyene dikkat edin. Ellerinizi sabunla yıkayın, kapalı ve kalabalık ortamlardan mümkün olduğunca uzak durun.
– Bol bol yoğurt yiyin.
– İmmolina, immıneks ya da ekinezya gibi doğal bağışıklık güçlendiricilerden birini takviye olarak günde tek doz kullanılabilirsiniz.
– Günde 500 mg C vitami takviyesi yapın.
– Soğuk algınlığı boğaz enfeksiyonlarında Karabuğday özü gibi ürünler iyileşmeyi hızlandırır (Colizin günde 5 pastil).
– Özellikle risk grubunda iseniz aşı yaptırın.
KAYNAK:8sütun.com