1. Anne sütü temiz mikropsuz, aracısız, el değmeden bebeğe ulaşan ekonomik ve her bebek için özel ve özenle hazırlanmış eşsiz bir besidir.
2. Anne sütünün içindeki besin değerleri (proteini, yağları, şeker ve vitaminleri) insan yavrusu için en uygun biçimde düzenlenmiştir. Anne sütünün % 87’si su olduğu için bebeklere ilk günlerde hiçbir surette su vermek gerekmez.
3. Doğumdan hemen sonra hiç beklemeden bebeğin anne göğsüne tutulması emzirilmesi reflek yolu ile anne beyninin hipotalamus adı verilen bölgesinde “oksitosin” adında bir hormon çıkartarak anne akmasını sağılmasını başlatır. Doğumdan sonra süt yok diye bebeği anne göğsüne tutmamak hatadır. Sütün salgılanması gecikir.
4. Yaşamın ilk 3-4 günlerinden halkımızın “Ağız Sütü” adını verdiği kolostrum’da bebeğin ağız-boğaz-mide-barsak yüzeyini sıvağ gibi örten, onu bulaşıcı hastalıklara karşı koruyan maddeler yüksek oranda bulunur. Bu nedenle ağız sütünün bir damlası bile ilk günlerde boşa gitmemelidir. Erkenden anne sütü ile beslenen bebekler daha az ishale ve solunum yolları hastalıklarına yakalanmaktadırlar.
5. Doğumdan hemen sonra zamana bağlı olmadan istem üzerine ve sıklıkla (ilk günlerde 8-10-12 kez) emzirme ile süt yapımında ve bebek tartısında erkenden artma gözlenir.
6. Erkenden ve sık emzirmede bebek ilk kakasını (mekonyum) rahatlıkla yapar ve barsak hareketleri düzenlenir.
7. Erkenden ve sık emzirme yönteminde meme başlarında ve göğüslerde rahatlama olur.
8. Erken ve sık emzirilen bebeklerde fizyolojik sarılık daha çabuk atlatılır.
9. Erken ve sık emzirme ile ilk aylarda hamileliği önleme etkisi yükselir.
10.Sık ve devamlı emzirenlerde göğüsler daha sağlıklı olur. 11.Sık ve düzenli emzirmede beyinden salgılanan hormonlar anne rahmi ve kaslarının daha çabuk toparlanmasına karnınküçülmesini eski halini almasına sağlar.
12.Anne ile bebek arasındaki ruhsal bağın oluşmasında ve devamında emzirme en güzel yöntemdir.
Bir bebeğin ilk üç aylık yaşamında, yukarıda sözü edilen görevlerin yerine getirilebilmesi için kg. başına 100-120 kalori gereklidir. İkinci 3 ayda 90-100, üçüncü 3 ayda 80-90, dördüncü 3 ayda 70-80 kaloriye ihtiyaç vardır. Görüldüğü gibi bebek büyüdükçe kalori gereksinimi azalmaktadır. Yetişkinlerde ise aynı görevler için kg. başına 35-40 kaloriye gerek vardır.
Süt çocuğunun kullanıldığı kalorinin % 50’si unlu, şekerli ve nişastalı (karbonhidratlardan) besinlerden, % 35′i yağlı besinlerden, % 15′i de proteinlerden sağlanır.
Nişastalı ve şekerli besin maddelerine “karbonhidratlar” denir. Nişasta barsaklarda sindirim olayı sonunda, kana geçmeden önce, basit şekerlere dönüşür. Un ve ürünleri, kekler, pastalar, makarna, ekmek karbonhidratlı besinlerdir. Bunlar vücudun başlıca yakıtını oluştururlar.
Proteinler vücudun yapı taşlarıdır. Büyüme, gelişme, eskiyen dokuların yenilenmesi için proteinlere ihtiyaç vardır. Proteinlerin temel taşlarına “Amino asit” adi verilmektedir. Vücut için gerekli 20′i aşan amino asitlerin 10 tanesi insan vücudunda üretilmemektedir. Bunların mutlaka dışarıdan besinlerle alınması gerekmektedir. Et, tavuk eti, süt, peynir, yumurta, birer protein kaynağı oldukları gibi, vücudun yapı taşları olan tüm amino asitlere de sahiptirler. Bu nedenle hayvansal kaynaklı proteinlere “tam proteinler” adı verilir.
Hububat, fasulye, bezelye, badem, fıstık ve fındıkta bir kısım amino asitler bulunmaktadır; bunlara “bitkisel kaynaklı”, ya da “eksik proteinli besinler”
Bebek büyümesinin % 75′ini oluşturan “Su”yun bir kısmı idrar, ter, solunum ve barsak salgıları nedeniyle kayba uğrar. Bu kayıpların yerine konulması beslenmede temel koşuldur. Bu basit bir formülle hesaplanabilir; yaşamın ilk günlerinde, bebeğin; gün sayısı – 1 x 60′- 70 = bebeğin günlük su gereksinimini verir. Bunu bir örnekle açıklayalım: 7 günlük bir bebeğin günlük su ihtiyacı = 7-1 x 60 – 70 = 350 – 400 cnrr* tür. Bebeğe su verirken mutlaka kaynatılmalı ve oda ısısına kadar soğutarak verilmelidir.
Vücudun çalışması, yapısı, yenilenmesi ve sürekliliği için bazı hormoh, madde ve madenlere (elementlere) gereksinme vardır. Kemiklerin ve dişlerin kuvvetli olması, kalsiyum, fosfor ve D vitaminine bağlıdır. Kanın kırmızı küreleri içinde, demir ve bakıra ihtiyaç vardır. Kalkan (troit) bezinin iyi çalışması için iyot gereklidir. Doğal besin maddeleri içinde gerekli madenler bulunur. Besinlerin kaynatılması ile vücut için gerekli madenler azalır. Süt, peynir, et,
karaciğer ve yumurta da, yeşil sebzelerde kalsiyum ve demir bulunur.
Beslenmede vitaminlerin ayrı bir önemi vardır. Eksikliklerinde beslenme bozuklukları, direnç düşüklüğü, ya da bazı hastalıklar görülür. Çoğu vitaminler, ısıtmakla, uzun süre açıkta bekletilmekle, bozulur ya da değer kaybına uğrarlar. Sulu yemeklerde vitaminler suya geçer.
Vitaminlerin Vücudumuzdaki Görevleri Nelerdir? Çocukların beslenmesinde her vitaminin ayrı bir yeri ve önemi vardır. A vitamini örneğin normal gelişmeye, sağlam diş yapısına ve hastalıklardan korunmaya yardımcı olur. Göz, mide, barsak, solunum ve idrar yollarının koruyucusudur. Bol ışıkta görmeyi sağlar. A vitamini eksikliği durumunda, gelişme ve kemikleşmede aksama, iştahsızlık ve renk körlüğü görülür. A vitamini yağlarda erir ve vücutta depo edilir. Özellikle balık yağı, karaciğer, yumurta sarısı, süt, peynir, tereyağı, sarı ve yeşil sebzelerde bulunur.
Bı vitamini gelişmeyi sağlar. Sinir ve sindirim sisteminin çalışmasını kolaylaştırır. B-j vitaminin eksikliğinde, iştahsızlık, yorgunluk, mide, barsak
bozuklukları, gelişme geriliği ve sinir iltihaplanmaları görülebilir. İleri şekillerde “Beriberi” hastalığı oluşur. Bu vitamin suda erir, vücutta depo edilmez, sıcağın etkisiyle, özellikle karbonatla pişen yemeklerde harap olur. B-
vitamini, en çok karaciğer, et, balık, tavuk, yumurta sarısı, hububat ve muzda bulunur.
B2 vitamini normal gelişme, sağlam deri ve göz için gereklidir. Suda erir. sıcağa dayanır. Karbonatla pişirmede bozulur. Eksikliğinde; dermansızlık, zamanından önce yorulma, ışığa bakamama, sinir yorgunluğu, ağız köşelerinde çatlaklar ve göz rahatsızlıkları görülür. Karaciğer, et, balık, yumurta sarısı, portakal ve muzda bulunur.
Niacin vücutta depo edilmez. Sıcakla bozulmaz. Sağlam deri, sinir ve sindirim sistemleri için gereklidir. Eksikliğinde “Pellegra” denen hastalık görülür. Genellikle B vitaminlerinin bulunduğu besinlerde vardır.
Önemli vitaminlerden biri de C vitaminidir. C vitamininin bir diğer adı da Askorbik asittir. C vitamini sağlam kemik ve dişlerin oluşması içindir. Kanın tazelenmesi, kan damarları ve birçok vücut doku ve örgüsünün sağlıklı yapısında önemli görevleri vardır.Normal gelişmeye yardımcı olduğu gibi hastalık hallerinde vücut direncini artırır. C vitaminin eksikliğinde, yorgunluk, sinirlilik, iştahsızlık, deri altında, diş etlerinde, iç organ zarlarında, kanamalar, kemik ve eklem ağrıları olur. Bu hastalık tablosuna “Skorbüt” adı verilir.
C vitamini en çok narenciye ve turunçgillerde; portakal, mandalina, limon, turunç, domates, kavun ve daha birçok meyve ve sebzelerde bulunur.
D vitamini normal gelişmede, kemik ve diş yapısında kalsiyum’un ve fosfor’un barsatan emilmesinde ve kemiklerde depolanmasında görev alır. 0 vitamini eksikliğinde “Raşitizm” adı verilen kemik hastalığı görülür. D vitamini yağlarda erir, karaciğerde depo edilir. Isıya dayanıklıdır. Güneşin Ultraviyole ışınları insan derisine etki ederek deri altında ham haldeki etkisiz D vitaminini olgun ve etkili hale dönüştürür. Bu nedenle güneş ışınlarının doğrudan doğruya cildimize vurması çok önemlidir. Cam arkasında kol ve bacakları kapalı, giyimli bebek ve çocuklara güneş ışınlarının hiç bir faydalı etkisi olmaz.
Bu nedenle bebek ve çocuklarımız güneşli havalarda cam arkasında değil cam önünde, balkonda, hafif giysilerle, kol, bacak ve omuzların güneşe gösterilmeli, çok sıcak havalarda baş bir şapka İle korunmalıdır.
Büyüme gelişmede büyük rolü olan besin maddeleri hakkında genel bilgilerden sonra şimdi de yaşamın ilk yılındaki beslenme şekillerinden söz açabiliriz.
Bebeğin annesütü ile beslenmesi en idealidir. Anneler doğumdan hemen sonra; ilk doğum yorgunluğunu atar atmaz, ilk yarım saatin içinde bebeklerini göğüslerine tutmaları sütlerinin erkenden gelmesini sağlar. Doğumdan sonra bebekleri emzirmek için sütün salgılanmasını beklemek, onları şekerli su ite günlerce beslemek çok hatalıdır. Ancak annesütünün yetişmediği, bebeğin yaşı ile orantılı olarak büyümede artma olmadığı hallerde karışık beslenmeye geçilir. Buna karar vermek için çocuk hekiminin görüşünü almak en doğal olanıdır. Ancak buna olanak bulunmadığı hallerde karışık beslenmeye geçmek için aşağıdaki hallerin var olup olmadığına bakmalıdır.
1. Bebeğin tartısında beklenen artmanın olmaması yada büyümenin duraklaması.
2. Bebeğin, beslenmeden kısa süre sonra uyanması, ağlaması ve beslenmede istekli görünmesi.
3. Süt verilince ağlamanın durması.
4. Açlık kakası, ya da kabızlık görülmesi; burada kaka sarı renkli, kuru ve az miktardadır.
5. Bebek her beslenmeden önce ve beslenmeden 20 dakika sonra tartılarak bebeğin 2 günlük incelemelerde yaşına göre yeterince annesütü alıp almadığı belirnerek annesütüne ek olarak ineksütü başlanabilir.
Ineksütünün verilmesinin nedeni kalite olarak annesütüne yakın olmasıdır. Ineksütünü yalnız başına, annesütünün yerini tutmayacağı tartışmasız bir gerçektir. Bu nedenle her anne, her türlü çareyi deneyerek, mutlaka bebeğine en az 6 ay, normalde; 9-18 ay annesütü vermeye gayret etmelidir. İneksütü, kaynatılma, sulandırma ve şeker ilavesi ile bebek için uygun duruma getirilir. İneksütünde bulunan yağların sindirilmesi güçtür. Proteinlerde annesütünden fazladır. Bunun yanında minerallerde annesütünden dört kat fazladır, özellikle ineksütündeki fosfor’un çokluğu bebekte kalsiyum’un düşmesine yol açarak, “Tetani” denilen kasılmalı, seyirmeli bir hastalık tablosuna neden olur. İşte bu nedenle, ineksütü sulandırılarak ve şeker ilavesi ile annesütüne yakın hale getirilir.
inek Sütüne Hangi Yaşta Nekadar Su Katılmalıdır? Bebeğin yaşamın ilk 6 haftasında zorlu olarak ineksütü verilecekse yarı yarıya sulandırmak gereklidir. 6. ve 8. haftalar arasında ineksütü üçte bir oranında sulandırılır. Bu yaştan sonra artık ineksütüne su katılmaz. Ancak ineksütüne 10 dakikalık kaynatmadan sonra, kaynatılma ile eksilen oranda su katılır.
Kaloriyi yükseltmek için de her 100 cnv* (1 çay bardağı) ineksütüne 5 gr. (1 tatlı kaşığı) şeker katılır. Bebeğin yaşı ilerledikçe ve bebeğin kaka durumu ve kıvamı da göz önüne alınarak, iştahsızlık yapmaması için şeker miktarı azaltılmalıdır.
İnek Sütü Nekadar-Nasıl Kaynatılmalıdır? Süt mikropların süratle geliştiği bir ortamdır. Bu nedenle süt ya pastörizasyona tabi tutularak, ya da kaynatılarak mikropların üremesine engel olunur. Sütün kaynatıldığı kap ya emaye, ya da alüminyum olmalıdır. Bu kap başka işler için kullanılmamalı ve her defasındatemizce yıkanmalıdır. Süt kaynatılırken kaynak bağlar, kaymak altındaki gazların basıncı ile kabarır taşar, mikropların öldürülmesi zorlaşır. Bu nedenle süt kaynatılırken devamlı karıştırılmalıdır. Sütün bir taşımdan itibaren 10 dakika kaynatılması yeterlidir. Sütün kaynatmakla vitamin ve mayaları bozulur. Ancak kaynatılmış sütün bebek tarafından sindirimi kolaylaşmış olur.
İnek Sütü Ev Koşullarında Pastörize Edilebilirini? Sütün ev koşullarında da vitamin ve mayaları kaybolmadan mikroplarından arındırılma yöntemi olan “Pastörizasyon” yapılabilir. Bunun için bir diğerinin içine oturtulmuş iki tencere arasına su konur. İç tencereye süt boşaltılır ve içine bir termometre daldırılır. Süt 70-75°C’de 30 dakika bekletilir. Sonra ağzı kapalı olarak buzlu suya veya buzdolabına konur. Böylelikle süt pastörize edilmiş olur. Bebeğe verilecek süt pastörize ise, bebeğe vermeden önce ısıtılır, kaynatılmaz.
Çocuk beslenmesinde süt tozlarının da önemli bir yeri vardır. Eğer bebek, yapay olarak beslenecekse ve seçim süt tozu ise, piyasadaki süt tozlarından biri seçilir. Bu seçimde bebeğin bünyesine göre çocuk hekimi anneye yardımcı olabilir. Kapağı açılmış bir süt tozu nemsiz ve soğuk bir yerde (buzdolabında) saklanabilir.
Kaynatılmış suya bebeğin yaşına göre gerekli süt tozu ilave edilerek ılık olarak bebeğe biberon veya kaşıkla verilir. Bebeğe verilecek ineksütünü pirinç suyu ile de sulandırabiliriz. Ancak pirinç suyu yalın olarak hiçbir zaman bebek beslenmesinde besleyici olarak kullanılmaz. İshalli bebeklere diyet içkisi olarak da verilebilir.
Biberon şişeleri her gün iyice özel fırçaları ile temizlenir, kaynatılır. Bebeğin emme gücüne göre küçük, orta ve geniş delikli olarak, saf kauçuktan yapılmış biberon emzikleri de yine iyice fırçalanarak, temizlendikten sonra kaynatılmalıdır
Beslenme şişeleri: Uygulamada (Şekil 10-11)’de görüldüğü gibi iki tip geniş ve dar ağızlı beslenme şişeleri kullanılmaktadır. Geniş ağızlıklı şişelerin emziklerinde, emzirme süresinde şişelerin gerisindeki havayı rahatlıkla boşaltan çift delikler süt akımını daha rahatlıkla sağlandığından tercih nedeni olabilir. Emziklerin, sterilizasyondan sonra şişe içinde ters çevrilerek burgulu kapak sistemi ile saklanması taşıma kolaylığı açısından da bir avantajdır.
Küçük delikli emzikler bebeğin çok güç harcaması sonucu yorulmasına, geniş delikli emziklerde bebeğin fazla hava yutmasına ve gaz sancısı sonucu huzursuz olmasına yol açar. İçinde süt bulunan biberonun ters çevrilerek her saniye bir damla süt akacak bir deliğe sahip olanını seçmek en iyi yöntemdir.
Bebek Biberonla Nasıl Beslenmeli?
Bebek beslenirken bebek kucağa alınır. Biberon emziği sütle dolacak şekilde dik tutulur. Eğer biberon yatay tutulursa bebek sütle birlikte şişenin içindeki havayı yutar. Yatar durumda iken bebeğe süt verilmemelidir. Emzirme süresinde (20-25 dakika) 3-4 defa beslenmeye ara verilerek bebeğin sırtına hafif darbelerle vurularak, ya da sıvazlayarak bebek geğirtilir, gazı çıkartılır. Emzirme sonuna bırakılan gaz çıkarma işleminde kusmalar daha fazla olur. Emzirirken ister göğüste olsun, ister biberonla olsun meme başı ile biberon emziği bebeğin ağzını kapamalı, yanlardan aralık kalmamalı ancak, burun açıkta kalmalıdır. Burnu kapanan, ya da kusmuk sonucu pıhtılarla tıkanan bebek rahat beslenemez. Biberonda arta kalan süt ikinci beslenmede bebeğe tekrar verilmemelidir. Emzirme süresince sütün soğumasına engel olmalı, uzayan emzirmelerde ve gaz çıkarmalarda, biberon sıcak su bulunan bir kapta tutulmalıdır. Anne sütü varsa meyva sularına başlamak 4 aya kadar geçiktirilmelidir.
Ineksütünde C viüamini azdır ve kaynatma ile daha da azalır. Bebeğe ilk kez verilecek meyve, limon suyudur. Limon suyu her gün 1 cm*3 artırılarak 20 cm3 ulaşır. Bu miktar yeterlidir. Limondan başka mandalina, portakal, şeftali ve elma suları da verilebilir. Bunlara 2-3 tatlı kaşığından başlanır. 60 cm3 kadar (dört çorba kaşığı) çıkılabilir. Bebek 2. ayına bastığı zaman meyve sulan koyulaştırılır ve püreye çevirilmelidir. Meyve sularının yanında 15. günden itibaren bebeklere bir Polivitamin damlası (A, B, C, D, E vitaminleri) verilmesi yerinde olur.
Bebek, yaşamın ilk günlerinde 2,5-3 saatte bir beslenirken, 45. güne eriştiği zaman artık 3,5-4 saatte bir beslenebilir. Böylelikle 24 saatte 6 öğün beslenen bebek, anneye dinlenmesi için büyük bir zaman sağlar.
Anne Sütünün erkenden azaldığı hallerde, 1.5 ayını bitiren bebeklerin koyulaşmış püreye dönen meyve sularına, yoğurtda eklenir. Sulu besinlerden katı besinlere geçişte ki bir aşama olan muhallebi de diyete eklenir. Muhallebi; 100 cm3 (bir çay bardağı) süte, 1 tatlı kaşığı pirinç unu, 1 tatlı kaşığı şeker, ilavesiyle bir taşım kaynatılmakla elde edilir. Bazen kaşıkla, bazen de geniş delikli biberonla verilebilir. Bu evrede muhallebi ve yoğurda meyve suları katılabilir. İkinci ayın sonunda iyice olmuş, benekli muz, süt ve muhallebi veya yoğurt içinde ezilerek subye haline getirilmek suretiyle bebeğe verilebilir.
Bebek 3 aylık olunca (4. ayın başında) sebze çorbasına başlanır. 750 cm3 suya (3 su bardağı) 1 havuç, 1 patates, 1 kabak, 4.5 yaprak ıspanak, 1 tatlı kaşığı pirinç, bir tutam tuz eklenerek suyun 1/3′ü kalıncaya dek kaynatılır. Temiz tel süzgeçten geçirilir ve süzülür, sonra bir tatlı kaşığı irmik eklenir. Bir kabarım daha ateşte tutulur. Soğutularak bebeğe her gün 2 çorba kaşığı artırılarak verilir.
Dördüncü ayda çorbaya 2 kez çekilmiş yağsız et konur. Tuzu alınmış beyaz peynire de bu ayda başlanır. İyi pişmiş yumurtanın sarısı da başlanır. Yumurta sarısı bir tatlı kaşığından başlayarak, artırılır ve bir yumurta sarısına ulaşılır. Bundan sonra çay, süt, yumurta sarısı, beyaz peynir ve 2 biskiüvi ezilerek 2 tatlı kaşığı pekmez ilavesiyle püre kıvamında bebeğe verilebilir.
Beşinci ayda mamalara cızbız köfte eklenir.
Altıncı ayda olanaklar elverirse karaciğer ve beyne başlanabilir. Zarı çıkarılan karaciğer ince ince kıyılır ya da kıyma makinesinden çekilir. Beyin ve karaciğer su içinde hafifçe pişirilir, ezilerek bebeğe verilir.
7. ayda şehriye, pirinç, pastörize tereyağı, margarin ve hububat unlarından çorbalar verilir. Yağlar günde bir defa ve çiğ olarak mamaların içine konulur. Bu aydan sonra bebeğin eline ekmeğin dış kabuğu verilir.
8. ay bebeğin büyük aşamalar sağlayacağı çağdır. Artık aile ile yemek masasına oturabilecek, yumurtayı beyazı ile, rafadan olarak yiyebilecek, su ve sütü bardaktan içme deneyimine başlayabilecektir.
9. ayda anne sütü varsa devam edilmelidir.
10. ayda, ete ve beyne iyice alışmış bebeklere, ezilmiş dana ve tavuk eti verilebilir.
11. ayda yağsız taze balık, örneğin kefal balığı verilebilir.
12. ayda artık bebek herşeyi yiyebilecek, büyüme ve gelişmeyi
göstermiştir.
İki Çocuklu Bir Annenin Her İki Hamilellğindeki Hayalleri İzlenim ve Deneyimleri:
“Halen 2 çocuk annes’ıyim; biri 3, biri 1 yaşında. İlk hamileliğimde, hamilelik devri ne olduğunu bilmediğim, annelik duygusu ve bebeğin beklentisi ile, heyecan içinde geçti. Bebeğin aylara göre gelişimini kitaplardan okuyor ve her hareketini takip ediyordum. Karnımda büyüdüğünü hissettikçe benimsiyor, seviyordum. Hele doğum yaklaştıkça garip bir heyecan giderek artıyordu. Herhalde vücutta hormonal gelişme ve ağırlığın artması ile zaman zaman sinirlerim bozulup nedensiz ağlıyordum. Ancak doğum sonrası, ailemize katılacak bebeği düşündükçe, üzüntülerim geçiyor ve ferahlıyordum. Ayrıca ne olduğu kitaplardan başka bir fikrim olmayan, “doğum” da günler yaklaştıkça gözümde gün geçtikçe büyüyordu.
Bebeğin giyimi ile ilgili temel giysiler hazırlanmıştı. Nelerden ne sayıda hazırlamak gerektiğine karar vermek güç oldu. Doğum hamileliğimin son aylarında gittiğim yabancı bir ülkede oldu. Doğum normaldi ve sandığım kadar güç olmadı. Hastanenin bütün konfor ve rahatlığına rağmen, lisan sorunu, adet ve usullerini bilmediğim yabancı insanlar arasında olmam ve bebekle ilgili sorular nedeniyle doğum sonrası devre hayal ettiğim gibi kolay ve sevindirici olmadı. Tabi ki hemen
doğum sonrası ilk birkaç günlük sürede, bebeğin gelişi, vücudumun hafiflemesiyle büyük bir sevinç duydum. Ancak günler geçtikçe bu sevinç bir bunalıma dönüştü..
Bebek çok gazlı idi. Zaten bütün çabalarıma rağmen, kendi sütümü verememiştim. Annesütünün bebek için en değerli ve uygun bir besin olduğunu düşündükçe çok üzülüyordum. Biberonla mama vermeye başlamamla beraber bir çok sorunlar doğdu. Bebek mamayı çok hızlı emdiğinden, emziğin deliği büyük geliyor, ya boğazına kaçıyor, ya da kısa sürede hızla beslendiğinden kusmalar baş gösteriyordu. Hele ilk günlerde bu yönden çok güçlük çektim. Bebek gündüzleri hep ağlıyor, hiç durmuyor ne yapsam susmuyordu.
Gaz sancısı için verilen ilaçlarda hiç fayda sağlamıyordu. Hele, bazen adeta ağlama krizleri tutuyor. 3-4 saat ağladıktan ve yorgun düştükten sonra uyuyordu. Bazen de ağlaması farklı oluyor. Kucağa alınca susuyordu. Kucakta tutulunca sustuğu için bunu şımarıklık sanıyor, kucağa alışmasın diye almıyordum. Oysa ilk günlerde bebeklerin şımarıklıktan dolayı pek ağlamayacağını zaman içinde öğrendim.
Ayrıca bebek mamayı pek hazmedemiyor, her mamadan sonra 1-2 defa azar azar, devamlı kusuyor, ve adeta yediğinin yarısını çıkarıyordu. Öyleki; her zaman mamadan sonra hiç kıpırdatmadan yatırıyor, altını bile mamadan sonra değiştirmiyordum. Aksi halde çok kusuyordu. Bebeğin çok ağlaması ve kusmaları nedeniyle, günde 4-5 kez üstünü değiştirme, kapları kaynatma, mamaları hazırlama hergün aynı şeyleri aynı saatlerde tekrarlama ve gece uykusuzluğu işi güçleştiriyordu. Ayrıca eve bağımlı kalmak, boş vakit olmaması sinirlerimi yıpratıyordu.
Bebek doğum öncesi okuduğum, hayal ettiğim, yedirip, altını değiştirip ye üstünü örtünce, hemen uyumuyordu… Çok ağldadığı zamanlar hiçbir şey tesir etmiyor, ne yapacağımı bilemiyordum. Benim için en büyük sorun bebeğin gaz çıkarması ve kusması oldu. Her zaman beslenme üstüne bir saate yakın, şekil değiştirerek uğraştığım halde, bebek bir türlü gaz çıkartmıyor, sonra durmadan kusuyordu. Doktorların öğütlerine göre bebek, çok gaz yutmasın diye hergün emzik alıp küçük delik açmak için uğraşıyordum. Bebeğimin büyüyüp emeklemeye başladığı zaman bile kusması vardı. Her beslemeden sonra iki saat sandalyesinde beklemeden yere indirip dolaştıramıyordum. Aksi halde yediğinin çoğunu çıkarıyordu. Bebeğin kusması bir yaşına kadar devam etti. Bana adeta hiç kesilmeyecekmfş gibi geliyordu. Bu da yavaş yavaş kendiliğinden geçti.
İkinci çocuğumda ise; birinciye kıyasla hamilelik çok daha zor ve uzun geldi. Bebek için gerekli giyecekler ve deneyimler birinci bebekten kaldığı için, hazırlıklar fazla uzun sürmedi. Bu defa doğumdan kormuyor, yalnız doğum sonrası için çok endişeleniyordum. Doğum gerçekten kolay oldu. Doğum sonrası normal güçlükler dışında sandığım kadar güç olmadı. Hem bebek daha az sancılı olduğundan daha az ağlıyor ve daha az kusuyordu, hemde ilk bebeğin verdiği deneyim Ve kararlılığın faydasını görüyordum. Ağladığı zaman ne yapacağımı bilmiyordum. Ayrıca ikinci bebeğin iştahı daha iyi ve kusması da daha azdı. İşleri daha iyi planlayıp, zamanında bitirdiğim için kendime de vakit ayırabiliyor, bebekle yeniden meşgul olabilecek gücü kazanıyordum. Yalnız ikinci bebeğin gelişi ile ilgili en büyük sorun birinci çocuğumun kıskançlığı oldu. Kıskançlık zamanla azalmasına rağmen halen devam etmektedir.” , Bugün tarımdan sanayiye geçmekle olan ve hızlı bir gelişim gösteren toplumumuzda, çocuk büyütmede anne ve babanın sorumlulukları eşdeğerdir. İlk bebeğine hamile annenin en büyük güvencesi, kocasıdır. Doğum olayının korku ve heyecanında en güçlü destek ve ferahlatıcı odur. Anne bebeği için geceleyin üç defa kalkarsa baba da en az bir defa kalkarak anneye yardımcı olmak durumundadır. Baba bugünkü yaşamında gerekirse deneyim kazanmada, ilk bebekte, bebeğin her türlü gereksiniminde, (beslenme, gaz çıkarma, altını temizleme, banyo yaptırma ve giydirmede) annenin yanında olmalıdır. Özellikle yaşamın ilk aylarında, ilk bebekte annenin yanında olmalıdır, özellikle yaşamın ilk aylarında, ilk bebekte annenin yorgunluklarını, hırçınlık ve sinir yıkımı hallerini, baba adayı çok hoş görülü ve anlayışlı olarak karşılamaldır.
İnsan yavrusu, doğum öncesi yaşamından itibaren anlaşmış, birbirini seven, sayan, sevgi ve anlayış dolu bir ortamda, güven içinde büyür, gelişir ve serpilir. Sevgi ve ilgiden yoksun bebeklerde yüz ifade ve mimikler yoktur. Yüz donuk ve anlamsızdır. Böyle bebekler ilerde, içe dönük, küskün, güvensizlik duygusu içinde başarısız ve toplum için rahsal sorunlarla dolu kesimi oluştururlar.
Bu nedenle bebeğine yaklaşan anne ve babalar bebeklerini kucaklarına aldıkları zaman bebeğin yaşı ne olursa olsun, annenin ve babanın yüzünde en güzel tebessüm yer almalı, annenin göğüslerinden sütten önce bebeğe sevgi, güvence ve şevkatin şeraresi geçmelidir.