Yenidoğanlar için en uygun, en değerli, en besleyici ve en ucuz besin olduğu bilinen anne sütünün sayısız faydaları olduğunun anlaşılması ile son zamanlarda Dünya Sağlık Örgütü ve diğer uluslararası gruplar anne sütü ve emzirmenin yaygınlaştırılması için kampanya çalışmalarını arttırmışlardır. Besleyici değerinin yanında, pek çok hastalığa karşı koruyucu özellikleri olan anne sütünün antienfektif özellikleri, özellikle hasta ve preterm bebeklerle ilgilenen yenidoğan ünitelerinde anne sütünün daha sonra kullanılmak üzere saklanmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Ayrıca günümüzde çalışan annelerin sayısının artması ile anne sütünün daha sonra bebeğe verilmek üzere saklanması bir zorunluluk haline gelmiştir. Buna rağmen pek çok hekim anne sütünün alınması, saklanması ve bebeğe verilmek üzere hazırlanması aşamasında, sütün enfektif maddelerle kontamine olmasından çekinmektedirler. Oysa ki yakın zamanda yapılan çalışmalarda, buzdolabı veya derin dondurucuda saklanması ile anne sütünün besin değerini kaybetmeden antienfektif özelliklerinin arttığı gösterilmiştir.
Anne sütü ilk sağıldığında steril teknik ve malzeme kullanılsa bile tamamen steril değildir. Normal cilt florası, özellikle de yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde pretermlerde en sık sepsis etkeni olan Staphylococcus epidermidis en sık görülen bakteriyel kontaminanttır (1,2,3,4). Anne sütünün +4 derecede buzdolabında veya -20 derecede derin dondurucuda saklanması ile bakteriyel yükün azaldığı, sütün antibakteriyel etkilerinin arttığı gösterilmiştir (3,5,6,7,8). Son zamanlarda özellikle sitomegalovirüs bulaşmasını önlemek için pretermlere verilecek bütün anne sütlerinin en az 72 saat süre ile derin dondurucuda saklanması önerilmektedir (7,9).
Anne sütünün antimikrobiyal etkileri birçok bakteri ve virüse karşı özel antikorlar, nonspesifik IgG, IgA, IgM, laktoferrin, GM1 benzeri gangliosidler, glukokonjigatlar, oligosakkaridler, değişik sitokinler, lenfositler, polimorfonükleer lökositler, makrofajlar ve kompleman proteinleri ile sağlanır. Bütün bu maddeler, özellikle süt bankalarında sıklıkla kullanılan bir yöntem olan pastörizasyon ile antimikrobiyal özelliklerini kaybederler. Fakat dondurma veya buzdolabında saklama ile çoğu zaman zarar görmezler. Anne sütünün -20 derecede 1 ay saklanması ile hücrelerin %89’u öldüğü halde, IgG, IgM, IgA, laktoferrin, lizozim, C3, C4 kompleman komponentleri, aminoasid ve yağ asitleribüyük oranda korunur. Anne sütünün sağıldıktan sonra 48 saat +4 derecede buzdolabında saklanması ile de hücrelerin büyük çoğunluğu ölür. Sütteki makrofaj ve nötrofiller muhtemelen sütün saklandığı kaba yapışarak veya sitoliz ile kaybedilir. Sütteki lenfositler ise genellikle saklanmaktan etkilenmez. Süt içindeki canlı kalan hücrelerin antimikrobiyal etkileri +4 derecede 24-48 saat devam eder (7).
Anne sütünün saklanması ile asiditesinin artığı gösterilmiştir. Ancak bu artış korkulduğu gibi süt içindeki şekerlerin bakteriler ile fermente edilerek laktik asid oluşumu ile değil, süt lipazlarının etkisi ile serbest yağ asidi miktarının artışına bağlıdır. Serbest yağ asitleri de barsak parazitleri, gram pozitif bakteriler, mantar ve virüsler için sitolitik etkilidir. Anne sütünün +4 derecede saklanması ile serbest yağ asidi oranı da artmaktadır (7).
Anne sütünü dondurma, sellüler aktiviteyi bozar, vitamin B6 ve C’yi azaltır. Kaynatma, lipazı bozar, IgA’nın etkilerini azaltır (10). Saklama esnasında minimal proteoliz, büyük oranda da lipoliz görülür (11), artan serbest yağ asitleri de antienfektif etkiyi arttırır. Değişik saklama koşullarında anne sütünün besleyici değeri azalmadan, immünolojik özelliklerinde değişiklikler gözlenmektedir (10). Tüm bu bilgiler ışığında, anne sütünün buz dolabına konmadan 15 derecede 24 saat, 25 derecede 4-6 saat, buz dolabında (+4 derecede) 72 saat, derin dondurucuda -20 derecede 1 ay, daha uzun süreler için de -70 derecede güvenle saklanabileceği bildirilmekte ve anne sütünün daha yaygın kullanımı önerilmektedir (7,11).