Alzheimer Hastalığı Tedavisi; İlaçlı tedavi
Alzheimer hastalığını tedavisinde ne durumdayız? Alzheimer hastalığını ve aynı aileden olan Pick veya DLB (yaygın Lewy cisimcikli demans) gibi hastalıkları durduracak veya geriye döndürecek bir tedavi yöntemi henüz yok. Elimizdeki ilaçlarla belirtileri kısmi ölçüde gidermek mümkün. Tedaviyi iki başlık altında topluyoruz: İlaç tedavisi ve ilaç dışı tedavi. İlaç tedavisini de ikiye ayırıyoruz. Hastalığa özgün olan ve özgün olmayan tedaviler. Alzheimer hastalarının beyninde hücre kaybının yanında beynin normal çalışması için ihtiyaç duyduğu bazı kimyasal maddeler de azalıyorlar. Bunlar beyin hücrelerinin birbirleri ile haberleşmek için kullandıkları maddeler, bir nevi bir hücreden ötekine mesaj taşıyorlar. Bu maddelerden birisi asetilkolin. Asetilkolin, dikkat ve bellek işlevleri için önemli bir madde. Alzheimer hastalarının beyninde, asetilkolin maddesi ciddi miktarlarda azalıyor. Şu anda Alzheimer hastalığının özgün tedavisinde kullandığımız birinci grup ilaçlar beyindeki asetilkolin miktannı yükseltiyorlar. Bunu beyindeki mevcut asetilkolin’in yıkımını bloke ederek gerçekleştiriyorlar. Bu grupta şu an kullanımda olan 3 etken maddeli ilaç mevcut (donepezil, rivastigmin, galan-tamin). Bu ilaçlarla belirtiler anlamında kısmi bir düzelme veya stabilize olma, kısmi bir yavaşlama görüyoruz. İkinci bir grup ilaç ise, beyin hücrelerinin birbirleriyle haberleşmek için kullandığı glutamat denilen bir madde üzerinden etki ediyor Alzheimer hastalarının beyninde bu sistemde de bir bozukluk var. Bu grupta elimizde şu anda tek bir ilaç var (memantin). Bu ilaç glutamaterjik sistemin daha etkin çalışmasını sağlıyor. Bu iki grup ilaç şu an için hastalığın tek özgün tedavisini oluşturuyorlar.
Özgün olmayan tedaviler neler? Alzheimer Tedavi
Bunlar doğrudan bu hastalık için özgün olmayan ilaçlardan oluşuyor. Bu tip ilaçları biz başka hastalıklarda da kullanıyoruz. Örneğin şizofreni hastalarında da kullandığımız ilaçlar, hayalleri, hezeyanları baskılıyor, agresyonu, bazen uyku bozukluklarını tedavi etmekte işe yarıyor. Alzheimer hastalarında sık gördüğümüz bir sorun depresyon. Depresyon hastalarında kullandığımız ilaçları, Alzheimer hastalarında da kullanıyoruz. Hastayı daha sakin, daha uyumlu, daha az gergin yapabilmek için. Hezeyanlar, hırçınlıklar, hayaller, uyku bozuklukları, yerinde duramama gibi davranışsal belirtiler bazen aile için çok daha önemli hale gelebiliyor. Hasta yakınları bazen derler ki, “Doktor Bey, evet hafızası bozuktu, hatırlamıyordu, ona alışmıştık ama şimdi bu hayaller, bu suçlamalar yok mu, bizi perişan ediyor. Çalışan kadını suçluyor, beni suçluyor, bakıcısını sürekli kovuyor. Bunları giderebilirsek, biz bellek bozukluğuna razıyız.” Elimizdeki ilaçlarla bu belirtileri azaltmak çoğu hastada mümkün oluyor.
Genelde bu hastalıkta doğrudan hücre kaybına bağlı belirtileri gidermek daha güç. Örneğin bellek bozukluğu, artık anıları kaydetmek için gerekli hücreler olmadığı için yeni olayları kaydedemiyor. Veya idrarını tutamıyor çünkü idrar kontrolü için gerekli olan hücreler artık yok. Buna karşılık kalan hücrelerin yanlış çalışmasından dolayı ortaya çıkan belirtilerin giderilmesi genelde daha kolay. Örneğin hayaller, hezeyanlar kalan hücreler arasındaki ahenkli çalışmanın bozulmasından doğuyor. Bunları baskılamak daha kolay çünkü burada en azından müdahale edilebilecek hücreler mevcut.
Özetle şu an elimizdeki tedavi yöntemleriyle hastalığı durduramasak bile, genelde hastaya ve yakınlarına biraz daha iyi bir hayat sunabiliyoruz.
İlaçsız tedavi: Alzheimer Tedavisinde hastayla inatlaşmamak
İlaç dışı yaklaşımlardan da bahsettiniz.
Evet, ilaç tedavisinin yanında ilaç dışı yaklaşımlar da bizim için çok önemli. Bu bağlamda en önemli ilk adım bunun bir hastalık olduğunu kabul etmek. Hastalara yapılabilecek en büyük haksızlıklardan bir tanesi belirtilerin bir hastalığa bağlı olduğunu kabul etmeyip hastayı suçlamak. “Yaşlandı, inatçı oldu, takıntılı oldu, onun için böyle yapıyor, insan bu kadar da unutmaz ki, herhalde dikkat çekmek için yapıyor” diye düşünmek. Alzheimer, tamamen organik kökenli bir beyin hastalığı. Bunu hiç akıldan çıkartmamak lazım.
Alzheimer hastasına doğru yaklaşım nasıl olmalı?
Hasta yakınlarının hastaya nasıl davranacağını bilmeleri gerçekten çok önemli. Doğru yaklaşımlarla çoğu kez hırçınlığın, huzursuzluğun önüne geçmek mümkün olabiliyor ve bu amaçla ilaç kullanımına gerek kalmıyor. Burada hastayla zıtlaşmamak, inatlaşmamak gibi bazı genel prensipler var. Örneğin hasta, genelde akşama doğru der ki, “Burası benim evim değil, evime gideceğim, akşam oldu, annem bekliyor.” Hatalı davranış şekli, “Doğru, annen bekliyor, evine gitmelisin. Hadi evine götüreyim” demektir. Çünkü burada hastanın hezeyanını destekleyen bir tutum söz konusu. Bunun sakıncası, hasta birden, “Ama benim annem ölmüştü, hatta cenazede sen de vardın, sen bana yalan söylüyorsun” diyebilir ve güvenini kaybedebilir. Yapılacak ikinci hata ise, “Sen deli misin? Annen öleli otuz sene oldu. Bu evde de biz yirmi beş senedir beraber oturuyoruz. Otur yerine” diyerek zıtlaşmak. En sağlıklı yaklaşım biçimi, önce hastayı sakin bir şekilde gerçeğe döndürmeye çalışmak, bu işe yaramazsa da mümkün olduğu kadar hastanın dikkatini başka bir yöne çekmek veya kabul edilebilecek başka bir seçenek sunmak. Örneğin önce, “Bak burası senin evin. Hatta bunu da sen almıştın. Hatırlamıyor musun” tarzını denemek, olmazsa da, “Belki şu an kafan karıştı, gel istersen önce bir şeyler içelim sonra tekrar konuşuruz” yaklaşımını denemek, zıtlaşmaktan kaçınmak. Israrla eşyasının çalındığını iddia eden hastaya da, “Belki bir yere koymuşsundur, istersen birlikte bakalım” şeklinde yaklaşmak.
Hafızada “turşu küpü” örneği
Bir diğer önemli yaklaşım ise, hastaya sıklıkla zamanı ve olayları hatırlatmak. Mesela gazeteye bakarken, tanınmış bir kişinin, örneğin Süleyman Demirelin, resmini gösterip, “Hatırlıyor musun bundan önceki cumhurbaşkanıydı, Özal’ı hatırlarsın rahmetli oldu. Şunları şunları yapmıştı” gibi. Alzheimer hastalarında bellek bozukluğunun çok tipik bir özelliği vardır. Bellek kaybı, en yakın olayların silinmesiyle başlar. Genellikle geçmiş olaylar; uzak geçmiş daha iyi korunur. Örneğin hasta, dün ne olduğunu hatırlamaz, ama on sene önce olanları hatırlayabilir, hatta çocukluğunu daha iyi hatırlamaya başlar. Biz hasta yakınlarına “turşu küpü” örneğini veririz. Turşu küpüne koyduğunuz salatalıkları düşünün. En üste koyduğunuz salatalığı ilk, en alta koyduğunuz salatalığı da en son alırsınız. Alzheimer hastalarının bellek bozukluğunda da böyle bir özellik vardır. En son kaydedilenler ilk kaybedilirler, belleğe ilk konanlar ise en son kaybedilirler.
Sizce bütün bu tedbirlerle Alzheimer hastasının hayat kalitesinde bir artış oluyor mu?
Bizim temel amacımız hastanın ve hasta yakınlarının hayat kalitesini mümkün olduğu kadar yükseltmek. İlaç tedavisindeki birincil amacımız ise hastayı mümkün olduğu kadar olduğu yerde tutabilmek. Alzheimer hastalığına özgün olan ilaçlardan bahsettim. Elimizdeki mevcut ilaçlarla hastaların yaklaşık yüzde 20’sinde fark edilebilecek, ancak geçici bir düzelme sağlanıyor. Hastaların yaklaşık yüzde 60’ını ise olduğu yerde tutmak mümkün oluyor, bu süre bir yıl da olabilir üç yıl da. Hastaların yüzde 20’sinde ise, ilaçlar hiçbir işe yaramıyor gibi gözüküyor. Şu anki ilaç tedavisinden mucizevi sonuçlar beklememek lazım. Alzheimer hastalığı ilerleyici bir hastalık, hastadan hastaya değişmek üzere yaklaşık 7-8 yıl boyunca belirtileri artan bir hastalık. Biz bu ilerlemeyi ne kadar yavaşlatabilirsek o kadar faydalı olduğumuzu düşünüyoruz.
Hastalığın ilerleme hızını ve bunun kişiden kişiye değişken olmasını ne belirliyor?
Kişinin genetik yapısı, beyninin özellikleri, bir ölçüde de ne kadar iyi bakıldığı, aile veya bakıldığı çevrenin şartları. Ancak sonuçta tüm Alzheimer hastalan yeterince uzun yaşarlarsa, başka bir hastalık yüzünden kaybedilmezlerse, tam bakıma muhtaç hale gelirler.
Bu şekilde Alzheimer ile kıyaslanabilecek başka bir nörolojik hastalık var mı?
Alzheimer’ın akrabası olan diğer bunama hastalıklarının da seyri böyle. Pick hastası da böyle olur, DLB (yaygın Lewy cisimcikli demans) hastası da böyle olur. Yani bunamaya sebep olan beynin dejeneratif hastalıklarında son nokta hep tam bakıma muhtaç bir hasta şeklindedir.
Yani bebek gibi. Zaten, “Bebek gibi oldu” deniyor halk arasında. Hani bir bebek nasıl doğduğunda tam yardıma muhtaçtır…
Evet öyle. Vurgulanması gereken bir başka noktada şu: Alzheimer hastalarında ani bir değişiklik olursa mutlaka altında başka bir sebep aramak lazım. Diyelim ki hasta stabil giderken aniden veya hızla bozuldu, birkaç gün içinde ciddi bir şekilde kötüleşti. Mutlaka altında başka bir sebep aramak lazım. Alzheimer hastaları genelde yaşlı insanlar; yaşlılığın diğer tüm hastalıkları onlarda da ortaya çıkabilir. Bu hastalarda sık olarak enfeksiyonlar gelişebilir. idrar enfeksiyonu, akciğer enfeksiyonu, grip, soğuk algınlığı gibi. Bu hastalar kendi sorunlarının farkına varamazlar ya da şikayetlerini tarif edemeyebilirler. Bir başka sık rastlanan sorun da su kaybıdır. Hasta kendi başına bırakılırsa yeterince sıvı almayabilir ya da yeteri kadar iyi beslenmeyebilir. Böyle bir hasta örneğin sıcak bir yaz gününde, su kaybıyla hızla ve ciddi boyutlarda bozulabilir.
Ölüme götürebilir mi peki?
Evet ölüme dahi götürebilir. Tipik olarak der ki hasta yakını, “Doktor Bey, bildiğiniz gibiydi, iyi gidiyordu, ama son iki-üç gündür kafası çok karıştı. Artık, nerede olduğunu bilmiyor, beni tanımamaya başladı. İki-üç gün öncesine kadar böyle değildi.” İşte böyle durumlarda mutlaka altta yatan başka bir neden aramak lazım. Enfeksiyonlar ve su kaybı dışında bazen tavsiye üzerine bilinçsizce alınan ilaçlar da ani kötüleşmelere sebep olabilirler.
Yaşlılık depresyonu
Bu sebeplerden birisi depresyon olabilir mi? Depresyon, ani bozulma yapmaz; ama yaşlılıkta depresyona ayrı bir başlık açmak yerinde olur. Çünkü depresyon ile bunama arasında iç içe geçmiş kompleks bir ilişki var. Birincisi; ciddi bir depresyon, bunama tablosu yapabilir. Ağır depresyonda olan bir insanın zihinsel işlevleri o kadar bozulabilir ki klinik olarak bir bunamadır bu; ama tedavi edilebilen, geri dönülebilen bir bunamadır. Depresyonun tedavisini yapıp başarı ile tamamlayabilirseniz, bunama tablosu da ortadan kalkar. Depresyon ve bunama arasındaki ilişkide ikinci nokta ise şu: Tipik olarak unutkanlık ile başlamasına karşın Alzheimer hastalığı bazen depresyon belirtileri ile başlayabilir. Hasta için, “Karamsar oldu, içine çekildi, artık hayattan zevk almıyor, enerjisi yok, sık sık ağlıyor, içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor” şeklinde şikayetler bildirilir. Hatta İsveç’te yapılmış bir araştırma var. Gençlik yıllarında hiç depresyon geçirmemiş, ilk depresyon belirtilerini yaşlılığında göstermeye başlayan ve özellikle de depresyon ilaçlarına cevap vermeyen hastaların yaklaşık yüzde 50’sinin 5 yıl içinde Alzheimer hastalığı geliştirdiklerini gösteriyor bu çalışma. Demans-depresyon ilişkisinde üçüncü nokta ise şu: Alzheimer hastalığının kendisi, seyri esnasında depresyon belirtileri gösterebilir. Hasta zihinsel kayıplarının, örneğin belleğinin bozulduğunun farkına varırsa, depresyona girebilir. Ya da tamamıyla organik olarak, yani Alzheimer hastalığının beyin kimyasında yarattığı bozulmadan dolayı depresyon belirtileri ortaya çıkabilir.
Depresyon yaşlılıkta sık mı görülür? Depresyon, yaşlılarda oldukça sık. Yaşlılar; eş kaybı, iş kaybı, çevre kaybı, arkadaş kaybının sonucunda sosyal izolasyona ve bunun getirdiği depresyona daha yatkın oluyorlar. Ama depresyon sadece yaşlılığın sorunu değil. Hatta şöyle söyleyeyim, bize, “Ben unutkan oldum, acaba bunuyor muyum” diye gelen genç veya orta yaştaki insanların yüzde 90’ında depresyon buluruz. Çünkü daha önce de bahsettiğim gibi depresyon, zihinsel işlevleri yavaşlatan, dikkati, konsantrasyonu, zihinsel çalışma hızını bozan bir durum. Onun için genç ya da yaşlı, depresyona giren her insanda ortaya bunamaya benzer bir tablo çıkabilir.
Kafanı çalıştır, Alzheimer hastalığından korun
Alzheimer hastalığı için risk oluşturan faktörler hangileri ve Alzheimer hastalığını engellemek mümkün mü? Alzheimer hastalığının bilinen bir numaralı riski yaş. İnsanlar yaşlandıkça Alzheimer hastalığının riski artıyor. Diğer bilinen riskler arasında daha önceden geçirilmiş ciddi kafa travmaları var. Giderek daha iyi anlıyoruz ki damar risk faktörleri dediğimiz; yüksek tansiyon, diyabet, özellikle orta yaştaki tansiyon değeri, orta yaştaki kolesterol değeri, Alzheimer hastalığı riskini de belirliyorlar. Eğer tansiyon veya kolesterol yüksekse hastalık riski artıyor. “Alzheimer hastalığını engellemek mümkün mü” diye sorulduğunda hiç tereddüt etmeden şu yanıtı veriyoruz:
“Uygulayacağınız genel prensip şu: Kalbiniz için iyi olan her şey beyniniz için de iyidir. Yani yüksek tansiyonu düşürmek, kolesterol yüksekse düşürmek, diyabetiniz varsa tedavi etmek, kiloluysanız kilonuzu düşürmek, doymuş yağlardan, hayvani yağlardan kaçınmak, yeteri kadar ve dengeli beslenme şeklini uygulamak. Yeteri kadar taze meyve-sebze tüketmek lazım.” Bunları yaptığınız zaman, Alzheimer hastalığının riski sıfıra inmiyor ama göreceli olarak azalıyor. Başka bir ilginç gözlem var: İşinde ön planda beynini kullanarak çalışan insanlarda Alzheimer hastalığının riski, vücudunu kullanarak çalışanlara göre daha az. Yani beyni kullanmak belli ölçüde Alzheimer hastalığına karşı koruyor. Bir başka ilginç gözlem ise yüksek eğitimli insanlarda, Alzheimer hastalığı riski daha az. Ancak ortaya çıktığı zaman daha hızlı bir seyir gösteriyor.
Neden böyle oluyor?
Sebebi bilinmiyor. Yüksek eğitimli insanlarda daha az görülmesine ilişkin iki tane görüş var: Bir tanesi, bunun tamamen bir yanılsama olduğu yönünde. İkinci görüş ise şöyle: Bir insanın zihinsel kapasitesi ne kadar yüksekse, ne kadar çok hücresini aktif tutuyor ve ne kadar çok hücreler arası bağlantı yapıyorsa, bunlardan kayıplar olsa dahi kalan hücre miktarının kritik bir eşiğin altına düşme olasılığı daha düşük. Beynin diyelim ki elli milyar hücresi var ve bunun en az kırk milyarının çalışması lazım. Bu elli milyar hücrenin hepsini aktif tutan ve aralarında çok sayıda bağlantı olmasını sağlayan insanlarda, kapasitenin belli bir eşiğin altına düşme olasılığı daha küçük. Onun için zihinsel rezervi, zihinsel kapasiteyi yüksek tutmak, canlı tutmak büyük bir avantaj.
Nasıl çalıştırmak lazım peki?
Bunun tek bir yöntemi yok. Mesela hastalarım veya yakınları soruyorlar: “Bulmaca çözeyim mi?” Evet, bu bir yöntem. Bulmaca çözebilirsiniz, ama bir başka yöntem de beste yapmak olabilir, kitap yazmak olabilir, arkadaşlarıyla entelektüel tartışmalara girmek olabilir. Önemli olan zihinsel bir aktivite yapılması.
Hasta yakınlarından yüzde 50’si depresyonda
Bizim toplumumuz için bir sayı vermeniz münkün mü?
İdeal olarak her semtte olması lazım. Özellikle büyük semtlerin her birinde gündüz bakımevlerinin olması şart. Gündüz bakımevlerini yaşlı kreşi gibi düşünün, hani çalışan anne-babalar çocuklarını sabah götürüp bırakıyorlar, akşam alıyorlar. Gündüz bakımevi de böyle bir amaca hizmet ediyor. Herkesin doğal ihtiyaçları var. Alışverişe gitmek zorunda, bankadan para çekmek zorunda, hiçbir şey olmasa bir gün nefes almak zorunda. Aile hastasını isterse haftada bir kere getiriyor, sabah bırakıp akşam alıyor, o esnada işini gücünü yapıyor, psikolojik olarak rahatlıyor. Alzheimer hastasının tedavisinde hasta yakınının önemli bir yeri var. Onun da sağlıklı olması lazım. Diğer hastalıklardan çok farklı olarak Alzheimer sadece hastayı değil ailesini de yakından etkiliyor. Hatta Alzheimer uzmanlarının kullandığı bir deyim vardır: “Başlangıçta bir hastanız vardır, zamanla iki hastanız olur” diye. Çünkü Alzheimer hasta yakınlarının yüzde 50’si depresyon belirtileri gösteriyorlar.
O zaman Alzheimer hastasını tedavi ederken, hasta yakınını da gözden kaçırmamak lazım.
Aynen öyle. Hem o kişinin sağlığı açısından hem de hastanın sağlığı açısından, çünkü hasta yakını depresyona girdiği zaman daha sabırsız oluyor, daha çabuk sinirlenebiliyor, hastayı kırabiliyor. Ondan sonra da vicdan azabı başlıyor, “Aslında bunu söylememem lazımdı, niye söyledim” diye. Ve böyle bir kısırdöngü başlıyor. Vicdan azabı, daha fazla duygusal yük, daha fazla depresif eğilim, bunun sonucunda daha sinirli olma gibi bir kısırdöngü olmaya başlıyor. Onun için Alzheimer uzmanlarına, hasta kontrolleri esnasında hasta yakınlarının da ruhi durumlarını sorgulamaları öğütlenir.
Alzheimer hastalığım psikolojik, sosyal ve toplumsal olarak nereye koyuyorsunuz?
Bu hastalık hem topluma getirdiği ekonomik yük açısından, hem de işin sosyoekonomik boyutu, sıklığı, giderek yaşlanan toplumlarda daha da sık ortaya çıkacağı gerçeği açısından önemli. Etkilenen kişi ve aile boyutunda ise diğer hastalıklardan farklı, çünkü hastayı değiştiriyor, olduğu kişi olmaktan çıkartıp başka bir kişi haline getiriyor: İnsanı, kendisi yapan huyunu, karakterini, anılarını yok etmeye başlıyor. Onun için de hasta ve yakınları açısından psikolojik yükü ağır olan bir hastalık.
Ama bütün bunlara rağmen, Alzheimer hastası ya da yakını olmak dünyanın sonu sayılmamalı değil mi?
Öyle. Çünkü işin uzmanları yardımcı olmaya çalışan diğer insanlarla beraber hem hastaların hem de hasta yakınlarının hayat kalitesini yükseltmeye, yükü paylaşmaya çalışıyorlar. Hasta yakını olarak insanın kendisini çaresiz hissetmesi, paniğe kapılması, gelecekte olabileceklerden dolayı şimdiden endişelenmeye başlaması hata olur. Sorunlar ortaya çıktığı zaman bir şekilde çözümleri bulunuyor. Onun için Alzheimer hasta yakınlarına şunu söylüyorum: “Önce şimdiye bakalım, şimdiki sorunlarınızı halletmeye çalışalım. Sizin ve hastanızın hayat kalitesini yükseltmeye çalışalım. Zaman içinde başka sorunlar ortaya çıkarsa o zaman da gerekli çözümleri birlikte bulmaya çalışırız.”