Her derde deva hançere benzeyen yeşil yapraklı ve kaktüs benzeri Aloe Vera’nın marifetleri, bilinen bütün bitki türleri arasında pek azı ile karşılaştırılabilir. Aloe Vera üzerine yapılan onca çalışma bu bitkinin tedavi edici özelliklerini ortaya koyuyor. Bu şifalı bitki ile yaralar sarılıyor, dermatolojik ameliyatlarda kullanılıyor, yanıkları iyileştirip soğuk ısırması zararlarını indirgiyor. Ayrıca X-ışınlarına karşı deriyi korumakla kalmayıp psoriasisi (müzmin bir cilt hastalığı) tedavi edebiliyor. Bağırsak sorunlarına da iyi gelen Aloe Vera, diabetlerde kan şekerini düşürebiliyor; artriti, HIV enfeksiyonunu azaltıyor ve HIV hastalarına besin desteği sağlıyor. Bunlarla da bitmek bilmeyen şifaları arasında kansere karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek, akciğer kanserini önlemek de bulunuyor.
Araştırmalarda elde edilen bilimsel bulgular Aloe Vera yapraklarından elde edilen suyu, hergün düzenli olarak kullanan kişilerin çoğunluğunda kolit, mide asitlenmesi ve kolon şikayetlerinin azaldığını gösteriyor. Aloe Vera’nın dış yapraklarının herhangi bir besin değeri olmamakla birlikte asıl besin, bitkinin içerdiği jel maddede. Aloe Vera suyunun kullanımı antiasit ve tedavi edici olarak gastrit ve ülserde büyük önem taşıyor.
Chicago Üniversitesi’nde Aloe Vera’nın yanık tedavilerinde kullanımı üzerine başka çalışmalar gerçekleştirildi ve üç faktörün birbirine bağlı olduğu saptandı:
Aloe Vera bitkisinin aspirin ile benzer içeriğe sahip olması ve içerdiği magnezyum ile anestezik etki gösterebilmesi.
Antimikrobik etkiler göstermesi ve yanıkların enfeksiyon kapmasını engellemesi.
Hücrelerin içerdiği prostaglandinlerin mekanizmasına göre hareket etmesi.
Japonlar tarafından yapılan çalışmalar da Aloe Vera’nın antioksidan özelliklerini destekliyor. Aloe Vera yaprağının içerdiği birtakım bileşimlerin toksiklere neden olabildiği, çoğunlukla da sindirim sisteminde rahatsızlığa yol açtığı görüldü. Bu nedenle Aloe Vera bitkisinin doğrudan kullanımı tavsiye edilmiyor. Ne olursa olsun haricen kullanılmalı.
