Şişmanlık Nedir?
Dünyada şişmanlık
Neden kilo almak/vermek istediğimizde zorlanırız?
Vücut-Kitle indeksi nedir?
Akupunktur ve Zayıflama
Akupunkturla neden daha kolay ve kalıcı zayıflanır?
Şişmanlık (Obezite)
Şişmanlık, vücutta yağ dokusunun normalden fazla olmasıyla
karakterize bir hastalıktır.
Şişman bir kişi ayrıntılı tetkiklerden geçirildiğinde,
bazen hiçbir anormalliğe rastlanmayabilir. Bazen fiziksel
olarak da bir belirti yoktur. Ancak, diğer yandan tip II
şeker hastalığı tanısı konmuş hastaların % 60’ı şişmandır.
Yine, vücuttaki yağ dokusunun artması ile,
hormonal-metabolik hastalıkların ve kalp-damar
hastalıklarının ortaya çıkması ya da ağırlaşması arasında
doğrudan bir ilişki olduğu bilinmektedir.
Pekiyi, öyleyse neden gereğinden fazla besin tüketiriz?
Şişmanladığımızı göre göre neden buna devam ederiz? Bu
soruların yanıtları araştırılmış ve obez kişilerin yemek
yeme konusunda daha çabuk uyarıldıkları, damak tatlarının
daha gelişmiş olduğu, daha geç doydukları ve yemek yeme
işinin günlük yaşamları içinde kafalarını daha fazla meşgul
ettiği gözlenmiştir.
Genetik, metabolik, hormonal ve sinirsel birçok karmaşık
sistem şişmanlığın oluşmasında rol oynar. Aile yapısı,
beslenme alışkanlıkları, yaşam tarzı, psikolojik sorunlar bu
karmaşık sistemin herhangi bir basamağında etkili olarak
şişmanlığa giden yolu açar.
Obezite bir hastalık olduğu için, bir diyet uygulayıverip
bırakmakla ortadan kaldırılamaz. Yeni beslenme
alışkanlıkları ve yeni bir yaşam şekli gerektirir.
Obezitenin de, şeker hastalığı ya da yüksek tansiyon gibi,
yaşam boyu takip edilmesi gerekir.
Şişmanlık sıklığı dünyada gittikçe artmaktadır. Ortalama
sıklık % 25 olarak verilmektedir; bu yüzdeye şişman olmayıp
ideal kilosunun üzerinde olanlar da katılınca oran % 50’ye
ulaşmaktadır.
Obezite sıklığının artmasının nedenleri:
– Sosyo-kültürel faktörler,
– Biyolojik faktörler,
– Davranışsal faktörler,
– Gıda çeşit ve alımının artması ve kolaylaşması,
– Alkol tüketiminin artması,
– Teknolojinin ilerlemesi ile günlük eneji tüketiminin
azalması,
– Özellikle çocukluk çağında bilgisayar ve televizyon
karşısında geçerilen zamanın artması ile yağlı ve katkılı
yiyecek tüketiminin artması.
Yenilen besinler, vücudumuzda metabolik olaylar sonucunda
yakılır ve bu yanmadan elde edilen ısı ve eneji, hayatsal
fonksiyonların işlemesi için kullanılır. Metabolizma hızını,
vücut kendisi ayarlar; Yani vücut az ya da çok enerji
harcayabilme yeteneğine sahiptir. Ancak, harcanacak eneji
miktarı vücudun alışık olduğu kilosunu korumaya yönelik
olarak ayarlanmıştır. Bu nedenle kilo vermek amacıyla az
kalori alındığında, metabolizma hızı düşer ve bünye kilo
kaybetmemek için kendini korumaya çalışır. Vücudumuz, kendi
alışık olduğu kilosunu koruma çabasındadır.
Diyet yapan birçok kişi çok az yedikleri halde, çok yavaş
zayıfladıklarından yakınırlar ve çoğu zaman da
sabredemeyerek diyete son verirler. Bundan sonra da eskisi
gibi yemeye başlayınca, verilen kilolar çok daha hızlı bir
şekilde geri alınır ve eski kiloya ulaşılınca kilo artışı
durur.
Bunun benzeri bir durum kilo almak isteyenlerde de
görülür; günlük gıda miktarlarının iki veya üç katını
yeseler bile çok az kilo alabilirler.
Vücudun kilo vermeye gösterdiği bu direnç, insanoğlunun
binlerce yıllık geçmişinde yaşadığı doğal afetler, savaşlar,
hastalıklar nedeniyle aç kalmaktan ortaya çıkmıştır. Ne
yazık ki, 20. yüzyılın sonunda bile dünyada açlık çeken
bölgeler vardır.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
Kilo vermek için çok aceleci olmamak gerekir. Haftada 15 kg.
verdiren mucize diyetler son derece sakıncalıdır ve bu
derece hassas çalışan bir metabolizmayı bozmaktan başka işe
yaramaz. Günlük 1000 kalori altındaki diyetler kalp kasında
hasarlara neden olacak ölümlere yol açabilir. Haftada 0.5-1
kg. vermeyi sağlayan diyetler güvenli olduğu kadar, kalıcı
sonuçlar da sağlar. Daha hızlı kilo vermek isteyenler, bunu
biraz egzersiz yaparak gerçekleştirebilirler.