AİDS Virüsünün Molekülerbiyolojisi
AİDS virüsünün yol açtığı enfeksiyonların çeşitli semptomları vardır. HIV başlangıçta çok süratli çoğalır, öyle ki, beyin ve omurilik sıvısı ile kanda serbest virüsler ortaya çıkar. Bu ilk enfeksiyon dalgası ateş, deri döküntüsü, grip benzeri semptomlar ve nadiren de nörolojik bozukluklarla kendini belli eder. Birkaç hafta sonra kan ve beyin sıvısındaki virüs yoğunluğunda azalma olur ve hastalık semptomları aniden değişir. Virüs henüz yokolmamış ve sadece T4-lenfositlerinde değil diğer koruyucu hücrelerde, hatta kemik iliği hücrelerinde bile görülür. Bu dönemden 2-10 yıl sonra enfeksiyon, virüs çoğalmasının yoğunlaştığı son döneme gelir. Bu enfeksiyon biçiminin çok çeşitliliğinin nedeni, HIV ve konukçu hücreler arasındaki karşılıklı ilişkilere dayanır. HIV konukçu hücre türüne göre farklı şekilde davranır. Virüs bir T-hücresinde uzun bir süre dinlenme halinde kalabilir. Virüsün bu farklı davranışı onun ENFEKSİYON SİKLUSU’na bağlanır.
Retrovirüsde genom RNA’dır ve bu proteine nakledilmeden önce DNA’ya kopya edilir. Enfeksiyon siklusu, HIV parçacığının bir hücreye birikip içeriğini ona boşaltması ile başlar Enzimlerden biri, virüsün genetik bilgiyi DNA’ya aktarmasını sağlar. Bu DNA Polimerazı, önce virüs RNA’sının tek dizinli DNA kopyasını yapar. Daha sonra da Ribonükleaz enzimi, köken RNA’yı parçalar. Neticede Po-limeraz ikinci bir DNA dizini yapar. Polimeraz ve Ribonükleaz enzimlerine birlikte Transkriptaz denir. Böylece virüsün kalıtım bilgisi çift dizinli DNA olarak karşımıza çıkar. Yabancı DNA parçası hücre çekirdeğine göçer, orada da üçüncü bir viral enzim olan integrazı konukçu hücrenin kalıtım maddesine ekler.
Bu andan itibaren vira! DNA, yani önvirüs, her hücre bölünmesinde gen sayısını iki misline çıkarır. Böylece virüs hücreye yerleşir ve hücre hayat boyu enfekte edilmiş olur.
Enfeksiyonun ikinci bölümü yeni virionların üretimidir. Bu da enfekte olmuş hücrelerde görülür. Bu arada biri uzun diğeri kısa iki protein 20’ye 1 oranında oluşur. Daha sonra bunlar hücrenin peri-feri (=çevre)ne girer ve bir yağ asidi molekülü ile birlikte hücre membranının iç kısmına yapışır. Çok iyi gelişmiş olan genetik denetim sistemi, enfeksiyon siklusunun nasıl ve ne süratle olaylanmasını saptar. Virüs çekirdeğinin proteinleri için gereken üç gen dışında H1V genomunun en azından 6 geni daha vardır. Bunlardan bazıları viral proteinlerin sentezini düzenler. HIV genomunda incelenip ve araştırılan hayvansal virüsün hücresinde bu şekil bir “denetim mekanizmasına” rastlanmadı. Gerçi daha seksenli yılların başında lösemi virüslerinde düzenleyici genler bulundu; ama HlV’deki karışık mekanizma onlarda yoktu. Her düzenleyici (=regülatör) gende bir protein kodlanır ve o da belli bir reaktif elementle genomun başka bir yerindeki kısa nükleotid sekuen-si ile karşılıklı ilişki içindedir. Bu regülatör proteine trans-aktif denir. Reaktif element, komşu geni direkt etkilediği için ona cis-aktif denir. Bunlar, ayrı ayrı ya da onların karşılıklı etkisi ile virüsü bombardıman yaparcasına mı, yoksa yavaş yavaş veya hiç mi üreyip üreyemeyeceğini düzenleyen, mekanizmaları denetler.
HIV ile enfekte olan bir insanın immun sisteminde derhal antikor oluşmasına rağmen, virüs hemen öldürülemez. Burada virüsün örtü proteinleri onu antikorların etkisinden korur. AİDS virüslerinin nükleotid sekuensleri çok değişebilir, hatta nukleotidlerinin birbirinden % 25 oranında farklı olduğu durumlar da belirlenmiştir. Bu farklılık nasıl meydana geliyor? Bu farklılığa rağmen hastalığın seyri neden benzerlik gösteriyor?
Bu sorulara cevap vermek zor olmakla birlikte, bunun HlV’nin davranışına bağlı olduğu düşünülür. Çok karışık bir genetik regülatör sistemine sahiptir. Kimi kez enfeksiyondan yıllarca sonra ortaya çıkar; kimi kez hemen aktif olur ve konukçunun denetim mekanizmasını alt üst eder. HlV’in moleküler biyolojik yapısı tanındıkça ona karşı mücadele yöntemleri de artacak ve belki de aşı bulunacaktır.
AİDS virüsü HIV, benzeri olmayan bir virüs değildir. Hem insanda hem de diğer primatlarda akraba retrovirüsler vardır. HIV nereden köken alır? Önce onunla akraba olanlara değinelim: REBERT C. GALLO, 1980 yılında HTLV-II (İnsanda çok nadir görülen T hücresi lösemi virüsü) ve HTLV-I (İnsan T hücresi lenfotrop virüsü) virüslerini buldu. İki yıl sonra ISAO MIYOSHI kırmızı yüzlü Makake adlı maymunda bir maymun virüsü olan STLV’yi buldu. Adı geçen bu virüslerin protein ve kalıtım materyalleri birbirlerine çok benzer