İnsanlar kendilerini ağrı kesici aldıklarında daha iyi hissederler. Bu durum, içtikleri ilacın içinde etken madde olmasa bile pek değişmez. Buna tıp dilinde “plasebo etkisi” denmektedir. İnsan vücudu son derece güçlü ağrı kesici bir sisteme sahiptir. Beyin belirli ağrılara karşı güçlü kimyasal maddeler salgılayarak ağrıyı güçlü bir şekilde kesebilir. Michigan Üniversitesinde yapılan bir çalışma bu gerçeği bir kez daha ortaya çıkardı. İnsanın ruhsal dünyası ile vücudu arasındaki güçlü ilişki sayesinde beyin “inançlarımız ve algılarımıza kimyasal yanıtlar oluşturur. Bu sadece ağrı durumunda değil, gerçekte (fiziksel olarak) olmayan korkularımıza karşı da geçerlidir. İnsanların çoğu, gerçekleşmemiş, ortaya çıkmamış durumlardan sanal korku objeleri üretir ve beyin bunları algılayarak stress yanıtı oluşturur. Korku gerçek olmadığı için genelde yüzleşme olmaz, böylece sürer gider. Buna verilen kimyasal yanıt genellikle beyin-böbrek üstü bezi ekseninde gerçekleşir ve uzun dönemde vücudu yorgun ve yıpranmış düşürür. Bu olumsuz bir ruh-beden ilişkisidir.
Ağrı durumunda ise olumlu bir ilişki sözkonusudur. Beynimiz ağrı durumunda endorfin denen son derece güçlü ağrı kesici kimyasallar salgılar. Aynı durum kişiler güçlü bir ağrı kesici aldığına inandığında da (plasebo-yani etken madde içermeyen bir ilaç) ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi, ağrıyı hisseden organımız beynimizdir. Yani ağrıyan organ ile beyin arasındaki sinirsel bağlantı herhangi bir yerde kesilirse ağrı duyusu ortadan kalkar. Örneğin beyin kanaması geçirenlerde, beyindeki ağrıyı hisseden bölgenin hasarından dolayı ağrı duyulmaz. Oysa şeker hastalığından dolayı özellikle ayaklarında ağrı duyusunu kaybeden insanlarda ayakta bulunan ağrıyı algılayan alıcı bölge hasarlandığı için ağrı duyusu kaybolur. Omurilik soğanı hasar görmüş kişilerde ise ağrı duyacak organ ile beyin arasındaki yolda (sinirler) hasar olduğu için sonuç aynıdır.
Beynimiz salgıladığı kimyasallar ile gerek beyinde ağrıyı hisseden bölgede, gerekse omurilik soğanındaki iletici sinirlerde engelleme yaparak, ağrının duyulmasını önler veya azaltır. Ancak vücudumuzun kendi dinamiklerine önem verilmeyişi ve çok kolay ağrı kesici kullanılması bu sistemin etkinliğini azaltmaktadır. Savaşlarda yaşanan ve kahramanlık hikayesi olarak anlatılan bazı durumlarda insanların kolunun koptuğunu veya yaralandığını uzun süre sonra farkettikleri anlatılır. Bu tür olaylar özellikle Çanakkale Savaşında çok yaşanmış ve anlatılmıştır. Hikaye olmanın ötesinde, beyin, savaş, felaket gibi durumlarda endorfin salgısını hızla artırarak kişinin o anki duruma uyum sağlamasını ve ağrıdan dolayı gücünün ve mücadele azminin azalmasını önler. Aynı durum hayvanlar için de geçerlidir; onlar da düşmandan kaçarken, beyinleri ağrı duyusunu bastırarak hayatta kalmalarına yardımcı olur.
Gerçekte ağrı kesiciler, çok kolay kullanılabilecek ilaçlar olmamalıdır. Bunun birinci nedeni, ağrının insan vücudunda bir erken uyarı sistemi olarak iş görmesidir. Her ortaya çıkan ağrının hemen bastırılması gerçek rahatsızlığı saklayarak daha kötü durumlara neden olabilir. Oysa ki hiçbir ağrı kesici ağrının gerçek nedenini ortadan kaldırmaya yönelik değildir. Bir başka deyişle pansuman tedavidir.
İkinci nedeni ise, bu kadar kolay ağrı kesici kullanılmasının yukarıda izah edilen vücudun ağrı kesici sistemini köreltmesidir. Bu durum insanın ağrı eşiğinin düşmesine (ağrıyı çok daha kolaş hissetmesine) ve ilerleyen zamanlarda çok daha düşük dozdaki ağrılarda bile ağrı kesiciye ihtiyaç hissetmesine neden olmasıdır.
Dahası binlerce türü olan ağrı kesiciler hiç de masum ilaçlar değildir. Pekçoğunun ciddi yan etkileri vardır ve özellikle pekçoğu sindirim sisteminizde ciddi hasarlara neden olabilir. Amerika’da reçetesiz satılan ve güçlü ağrı kesici özellikleri olan yeni bazı ilaçlar ciddi yan etkilerinden dolayı (kalp krizi, böbrek yetmezliği, damar tıkanıklığı vs.) piyasadan toplatılmıştır. Ayrıca ağrı kesiciler ağrıyı kesmek için farklı mekanizmalarla etki ederler. Hangi ağrı kesicinin kullanılması gerektiği kişinin şikayetlerine göre mutlaka hekim tarafından seçilmelidir. Sadece başağrısın bilinen 3000 farklı nedeni olduğu gerçeği sanırız bizi haklı çıkarmak için yeterlidir.