Uzmanlar, Başbakan Erdoğan’ın da bağışıklık sistemini güçlendirmek için içtiği ekinezya çayını öneriyor…
Hava sıcaklıklarının düşmesi hastalıkların oluşum sıklığını artırırken mevsim değişikliğine bağlı olarak halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk gibi belirtilerle grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da kendini göstermeye başlıyor.
Hava sıcaklıklarındaki ani düşüşlerin insan sağlığını olumsuz yönde etkilediğini belirten uzmanlar, soğuk havalarda gribal, viral ve bakteriyel enfeksiyonların yanı sıra kalp damarlarında meydana gelen büzüşmenin de ölümle sonuçlanabilecek kalp hastalıklarına yol açtığı konusunda uyarıda bulunuyor.
Dicle Üniversitesi (D.Ü) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Vedat Göral, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uzun bir süre hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyrettiğini belirterek, son günlerde meydana gelen hava sıcaklıklarındaki ani düşüşlerin insanların biyolojik ritminde değişikliklere yol açtığını söyledi.
Havaların soğumasının, gece gündüz sıcaklık farklarının oluşmasının gribal, viral, bakteriyel enfeksiyonları artırdığına dikkati çeken Göral, bu mevsim değişikliklerinin kalp damar hastalıklarını da beraberinde getirdiğini belirtti.
Göral, ani sıcaklık düşüşüne hazırlıksız yakalanmanın ve tedbir almamanın ölümle sonuçlanabilecek ciddi rahatsızlıklara sebebiyet verdiğini ifade ederek, “Soğuk havalar, zatürre, bronşit ve boğaz enfeksiyonlarına neden olarak yaşlılarda ve kimsesizlerde ölümlere yol açabiliyor.
Çocuklar, yaşlılar ve hamilelerin bağışıklık sistemi düşük olduğundan bademcik ve boğaz iltihabı gibi üst solunum yolu enfeksiyonları akciğer, böbrek enfeksiyonları gibi çeşitli komplikasyonlara yol açabiliyor. Özellikle böbrek ve kalp iltihapları bu soğuk havalarda meydana geliyor” dedi.
KALP HASTALIKLARINA DİKKAT
Prof. Dr. Göral, vücudun hassas bir biyolojik yapıya sahip olduğunu, ani sıcaklık düşüşlerine hemen adapte olamadığını vurgulayarak, ısı değişimlerine hassasiyet gösteren vücudun çeşitli enfeksiyonlara maruz kaldığını söyledi.
Soğuk havalarda oda sıcaklığının belli bir düzeyde kalmasına ve soğuktan korunabilecek giysi giyilmesine dikkat edilmediği taktirde soğuk havanın koroner kalp hastalıklarının ortaya çıkmasına ve artmasına yol açtığını ifade eden Göral, “Soğuk havalarda kalp damarlarında meydana gelen büzüşme çoğu zaman yaşlılarda kalp ve damar hastalıklarına da yol açabiliyor. Şeker hastaları ve böbrek yetmezliği olan hastalar da, ritm bozukluğu ve kalp yetmezliği açısından, sıcaklığın ani düşüşünden olumsuz etkilenmektedir. Dışarıya hazırlıksız çıkıldığında ani ısı değişimleri kalp hastalıklarını tetikliyor. Soğuk havalarda kalp krizi riski ve ölümler artıyor” diye konuştu.
Göral, soğuk havadan en çok etkilenenlerin, yalnız yaşayanlar, kimsesizler ve sokakta kalan dezavantajlı gruplar olduğunu kaydederek, hava sıcaklığının ani düşmesinin, soğuğu sevmeyen kişiler için, kişinin psikolojik yapısında da olumsuzluk yarattığını, iş uyumsuzluğu, isteksizlik ve bazen de depresyonlara yol açtığını belirtti.
“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİZİ GÜÇLENDİRİN”
Göral, güçlü bir bağışıklık sisteminin, hastalıklara yakalanmayı önlediğini, bu nedenle yaşlı, genç herkesin özellikle yediği besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle dedi: “Brokoli, kivi, enginar, yoğurt, domates, havuç gibi besinler hem bağışıklık sistemini güçlendirir, hem de kendimizi sağlıklı ve dinç hissetmemizi sağlar. Yaşlılar ve hamileler vücut dirençleri düşük olduğundan enfeksiyonlara yatkın hale geliyorlar. Pekmez, limonlu çaylar, nane limon, rezene çay, bal ve C vitamini içeren meyvelerin tüketilmesine ağırlık verilmesi gerekir.
Soğuk algınlığı, grip, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olan ekinezya çayının da kullanımı son derece faydalıdır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da yoğun çalışma temposunda bağışıklık sistemini güçlendirmek için içtiği ekinezya çayını herkese öneriyorum. Bir diğer konu da hava sıcaklıklarının düşmesi nedeniyle ısınmak için kullandığımız yakıtların saldığı atıklar ve ortaya çıkan meteorolojik değişikliklerin hava akımını azaltarak hava kirliliğine yol açması.
Yaşam alanlarını bütünüyle etkileyen hava kirliliği de ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor. Sobaların yakılması ve kalorifer atıklarının havayı kirletmesi, solunum yolu enfeksiyonlarını şiddetlendirip, astım, nefes darlığına neden olur. Havaların ani soğuması, kar yağışları, çığ düşmesi, karbonmonoksit zehirlenmesi ve soba kaynaklı yangınlara da yol açar. Hava sıcaklığı ne kadar düşer ve nem oranı azalırsa, soğuk havaya daha fazla maruz kalınır ve daha fazla olumsuzluk yaşanır.”
Göral, havaların soğuması cilt kalitesini de etkilediğini, cildin kış mevsiminde daha duyarlı hale gelerek havaya reaksiyon göstermeye başladığını ifade ederek, “Cildimizi kış koşullarına karşı ciddi olarak korumamız gerekiyor. Çünkü kış sadece soğuk demek değil; iç mekanlarda da cildi kurutan sıcak hava ile temas halindeyiz” dedi.
Havaların soğuması, ısı değişikliği ve ışık değişiminin insan psikolojisini de olumsuz yönde etkilediğine dikkati çeken Göral, bir hafta önce bahar havasını soluyan insanların bir hafta sonra soğuk hava, yağmur veya kara maruz kalmasının psikolojik açıdan etkilendiğini, bu durumun depresyona dahi yol açabildiğini belirtti. (AA)
EKİNEZYA ÇAYI
Ekinezya (Koni Çiçeği) (Echinacea purpurea), soğuk algınlığı, grip, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olup; kuru toprak ve ovalar ile seyrek ormanlık arazilerde doğal olarak yetişen çok yıllık bir bitkidir.
Uygar dünya bu bitkinin iyileştirici özelliklerini Kuzey Amerika yerli halkından (Kızılderililer) öğrenmiştir. Onlar bitkinin kökünü ve yapraklarını her tür yaranın tedavisinde, enfeksiyon ve iltihaplanmalarda, zehirli böcek ve yılan sokmasına, boğaz ve diş ağrısına, kabakulak, çiçek hastalığı ve kızamığa karşı başarıyla kullanıyorlardı. Bitki Amerika’ ya yerleşen ilk göçmenler tarafından da enfeksiyonlara karşı sık olarak kullanılmıştır.Bu özel tedavi biçimleri bilimsel araştırmalara konu oldu ve 1950’den beri yapılan araştırmalara göre, bitkide bakteri, mikrop ve virüslere karşı oldukça etkili olan maddelerbulundu. Bu maddelerin başlıcaları; echinacoside, poli-sakkaritler (polysaccharides), poli-asetilenler (polyacetylenes), gliko-proteinler (glycoproteins), kafeik asit türevleri (Cichoric Acid), tri-glikosid (triglycoside), betain, seskiterenler (sesguiterpenes), karyofilen (caryophylene) dir. Bitki bu maddelere ek olarak bakır ve demir mineralleri ile tanenler, protein, yağ asitleri ve A, C, E vitaminleri de içermektedir.
Ayrıca bitkinin, etken maddelerinin sinerjik etkisi (birlikte oluşturdukları etki) sayesinde bedenin savunma sistemini (Bağışıklık sistemi) güçlendirerek enfeksiyon tedavilerinde yardım sağladığı da bulundu. Bitkinin tedavi alanındaki değeri öncelikle bu iki özelliğinden kaynaklanmakta olup; bu yüzden araştırmaların çoğu bitkinin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi üzerine yoğunlaşmıştır. Bağışıklık sistemini uyaran en önemli maddeler ise; T-hücrelerinin ( T- Lenfositler) üretimini ve diğer doğal öldürücü hücrelerin etkinliğini arttıran poli-sakkaritler’ dir. Ayrıca, poli-sakkaritler’ in doku yenilenmesini hızlandırdığı ve iltihaplanmaları azalttığı da bilinmektedir. Yağda çözünebilen alkilamidler (alkylamides) ve bir kafeik asit glikosidi olan echinacoside maddesi de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine katkıda bulunmaktadır. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar; Koni Çiçeği’ nin akyuvarların (Beyaz kan hücreleri – Lökosit) sayısını yükselttiği, onların enfeksiyon bölgesine hareketlerini (göçünü) hızlandırdığı ve böylece bakteri, virüs ve diğer yabancı mikro-organizmaların yok edilmesine yardımcı olduğunu göstermiştir. Aslında bu bitkiye en duyarlı hücreler; akyuvarlar, T-Lenfositler (Hücresel Antikor), doğal öldürücü hücreler (Natural killer cells) ve makrofajlar’ dır. Bilindiği gibi makrofajlar; vücudun atık toplayıcıları olup, vücuda giren mikro-organizmaların dokulara yayılmasını önler ve lenf sistemini korur. Doğal öldürücü hücreler ise bu adı kanserli veya virüs enfeksiyonlu hücreleri yok ettiği için almıştır. (Kronik yorgunluk sendromunda bu hücrelerin aktivitesi düşüktür.). Bu nedenle Koni Çiçeği, kronik yorgunluk sendromunda da fayda sağlayabilmektedir.
Kullanildigi yerler:
Kurutulmus rizomlari hamur islerinde kullanilir. Bu rizomlardan elde edilen yag sari sividir. Serinletici olup, kâfur benzeri kokuya sâhiptir. Kurutulmus rizomlari ve türevleri acimtrak aromalidir. Havlıcan kökü, mesrubatlarda, dondurma, sekerlemeler, tarim ürünleri, çikolata çesitlerinde kullanilabilir. Rizomlari ayrica zencefil gibi baharat olarak da kullanilir. Tibbî faydasinin çok oldugu bilinmektedir. Kaynatilan suyu bir miktar içilirse mîde agrilarina, romatizma ve kulunca iyi gelir. Bel gevsekligi, çocuklarin yatagi kirletmesini önler. Balgam söktürür, tükürük ifrâzâtini arttirir. Agiz kokusunu giderir. Mafsal agrilarina ve mide eksimesine iyi gelir.
(habervitrini)