Saç transplantasyonunun temel kuralları

Yazar:   Tarih:   Kategori: Genel Sağlık 

 Saç transplantasyonu yöntemini ve foliküler trans­plantasyon metodunu derinlemesine incelemeden önce, bu konuyla ilgili bazı temel kurallara göz atalım:
* Saç transplantları sadece, kendi donör böl­gelerinizden alınacak kendi saçınızın ak­tarılmasıyla ya da aynı yumurta ikizleri arasındaki aktarımla yapılabilir. Aksi halde vücudunuz aktarılan saçı, dokuyu ya da folikülü reddeder.
* îleri derecede erkek tipi kelliğe sahip olan­ların başlarının arkasındaki ve yanlarındaki saçlar biraz azalmakla beraber dengeli bir şekilde dağılmış olarak kalır. Bu bölgeler, donör saçın alındığı donör bölgeler’dir. Bu­ralardan alınan saç, kafa derisinin diğer bölgelerinde doktorun ameliyat aletleri ile açtığı çok küçük yarıklara yerleştirilir.
* Aktarılan saça, saç foliküllerine ve onları çevreleyen dokuya ve deriye parça (graft) denir.
* Her bir parçada, saç, doku ve deriyle bir­likte bir ya da daha fazla saç folikülü bulu­nur.
* Her kafa farklıdır.
* Saç transplantasyonunda sanat, tıbbi teknik kadar önemlidir.
* Saç yoğunluğu, kafa derisinin bir santime­tre karesindeki saç foliküllerinin sayısıdır.
* Kafa derisi gevşekliği, kafa derisinin esnek ve gevşek olmasıdır.
* Kafa derisi gevşek ve yoğunluk fazla oldu­ğunda, daha fazla saç transplantasyonu yapılabilir.
* Saç, kafanın değişik bölgelerinde değişik yönlere doğru büyür: Önde ve tepede ileri doğru, yanlarda aşağı ya da başın orta kıs­mından geriye doğru, arkada ise geriye ve aşağıya doğru.
* Kalın saçın hacmi daha fazladır, bu nedenle her parçada daha az saç transplantı yapıla­bilir. Ayrıca kalın saç kel bölgeyi daha iyi kapatır.
* İnce saçın hacmi azdır ve kalın saçtan daha az örtücü olan, ama çok doğal bir görüntü verir.
* Kıvırcık ve dalgalı saç daha kolay iyi sonuç verir, çünkü tek bir kıvırcık saç kendi etra­fında kıvrılır ve kafa derisini düz saçtan daha fazla kapatır.
* Düz saç kafa derisinin üstüne düşer ve kıvırcık ya da dalgalı saça göre kapatıcılık açısından daha az yoğun bir görüntü verir.
* Saç rengi, cilt rengine ne kadar yakın olur­sa örtülen yerin görünüşü o kadar iyi olur. Afrika kökenlilerin saçı koyu renk ve çok kıvırcıktır ve koyu renk cildin değişik ton­larıyla çok az kontrast oluşturur. Bu, gö­rünüş açısından en iyi transplantasyon sonuçlarının alınmasını sağlar. Açık renk saçlı ve açık renk cütli erkeklerin de saç ve cilt tonları arasında daha az kontrast vardır. Bu da mükemmel sonuçlar verir. Koyu renk
düz saçlan ve bej rengi ciltleri olan Asyalı erkeklerde kontrast daha fazladır ve saç transplantasyonunda en sanatsal becerileri gerektirirler. Yine de hünerli bir doktorla mükemmel sonuçlar alınabilir.
* Yönteme karar verirken doktor hastanın gelecekteki saç kaybı tablosunu ve değişim hızını da göz önüne almalıdır.
* Saç çizgisinin dizaynı ve aktanlan saçların konulacağı bölgenin seçimi çok önemli noktalardır. Transplantasyonu planlamak bir sanattır ve doğal saç çizgileri kişiden kişiye değişir.
* Çok ufak foliküler birimlerin (bir-dört saç­tan oluşan doğal kümeler) kullanıldığı yön­tem sayesinde, doktorlar saç kaybının erken aşamalannda, saç çizgisi daha yeni geri kaymaya başlamışken saç transplantasyo­nunu uygulayabilirler.
* Aktarılan saç önce başın ön ve üst kısmına eklenir. Hastanın tek kelleşen bölgesi orası olmadığı takdirde, başın tepe kısmı sona saklanır.
* Eğer seanslar uzun sürerse, istenen sonuca bir ya da iki seansta ulaşabilirsiniz. Bu seanslarda binlerce saç, bir-dört adet saçtan oluşan foliküler birimler halinde trans-plante edilir. Saç kaybının ilerlemesi du­rumunda, gelecekte yeni seanslar da yapılabilir.
* Her seans, beş ve on saat arasında bir zaman alır.

Ön sınav
Saç transplantasyonunuzu gerçekleştirecek olan doktorla ilk randevunuzda, doktorunuzun şunları yapması gerekir:
* Başınıza detaylı bir fiziksel muayene uygu­lamalı ve ilgili tıbbi geçmişinizi detaylı bir şekilde öğrenmelidir.
* Başınızın muayenesinde, saç yoğunluğunu ölçen ve normalde foliküler birimlerinizde kaç adet saç olduğunu ve zaman içinde sizde görülecek olan saç kaybı tablosunu doktorun anlamasına yarayan bir alet olan Hair Densitometer™ kullanılmalıdır. Ayrı­ca, ince saçlarınızla kalın saçlarınız karşı-
laştırılır. Bu şekilde, saç tellerinizin saç foliküllerinin küçülmesinden dolayı ne de­recede inceldiği ve kısaldığı görülecektir.
* Doktor size uygulanacak transplant mode­lini ve tahmini zaman programını yazıya dökmelidir.
* Doktor bütün transplant prosedürünü ve oluşabilecek riskleri açık bir şekilde anlat­malıdır.
Doktora muayene olmaya giderken ona gös­terecek bir şeyiniz olması gerektiğini unutmayın; bu demek oluyor ki ona tıraş edilmiş ya da kısacık kesilmiş saçlarla gitmeyin. Muayeneden önce saçı­nızın biraz uzamasını bekleyin.

Foliküler transplantasyon yöntemi
Saç transplantasyon ameliyatı, birkaç saat sürer ve sadece doktorun değil, birkaç tıp teknisyeni ve hemşirenin de olmasını gerektirir. Doktorun mua­yenehanesinde, sadece lokal anestezi ile gerçekleş­tirilir. Hafif bir ağrı kesicinin ardından, diş operasyonlarında yapılan novocaine- iğnelerine benzer şekilde, donör ve reseptör olan bölgeleri
uyuşturmak için kafa derisine enjeksiyonlar yapılır.
Bu işlem boyunca hasta ya arkasına yaslanır ya da uzanır; müzik dinler veya tıp ekibiyle konuşur.
Hastaya lokal anestezi uygulandıktan sonra adım adım neler olduğuna bakalım:
1. Doktor, kafa derisinden donör olarak bir şerit seçer. Bu şeritteki saç kısa kesilir ve sonra doktor bir skalpel kullanarak bu şeridi başın yan ya da arka tarafındaki donör bölgeden ayırır. Donör şerit soğutul­muş tuzlu su solüsyonu ya da Ringer laktatı ile dolu bir kaba konulur.
2. Donör bölge kapanacak şekilde dikilir. Do­nör bölgeyi açık bırakan bir doktora operas­yonunuzu yaptırmayın. Küçük ya da büyük olsun açık bir yara, iz bırakma riskini art­tıracaktır. Donör bölgenin üstündeki saç dikişli bölgeyi kapatacaktır. Bu bölge bir, iki hafta içinde iyileşir ve eriyen dikişlerden kullanılmamışsa, dikişler doktor tarafından alınır. Bu işlem, çevredeki saçlar sayesinde fark edilmeyen ince bir iz bırakır.
3. Donör kafa derisi şeridi, tıp teknisyenleri tarafından bir mikroskop altında kesilir ve
ekstra yağlı dokudan temizlenir. Bu, uzun, detaylı ve titiz bir süreçtir; bu yüzden donör şerit kesilip parçalara ayrılır ve ekilirken, diğer parçalar, 40oF ısısındaki bir buz­dolabında bekletilirler. Kesme işlemi sıra­sında şerit, her biri bir-dört saçtan oluşan folıküler birimlere ayrılır. Bunlar doğal ola­rak oluşmuş bireysel kümelerdir. Her bi­rimde (bir saçtan, iki saçtan, üç saçtan ya da dört saçtan oluşan birimler olması fark etmez), saç telleri, saç folikülleri, doku ve deri bulunur. Bu foliküllere zarar vermemek için çok özen gösterilmelidir.
4. Transplantın uygulanacağı alıcı bölgeye ameliyat öncesi muayene sırasında zaten karar verilmiştir. Ameliyat sırasında doktor, kafa derisine transplant uygulanacak böl­genin dış hatlarını çizer. Bu hatlar sizin pek yakında yaratılacak olan yeni ön saç çiz­giniz, başın üst ya da tepe bölgesi olabilir. Her bir alıcı bölge, küçük ve özel bir skalpel ile açılan çok küçük bir yarık ile ekilecek parçayı almaya hazır hale getirilir.
5. Sonra, foliküler birimler halindeki saç par­çaları, saçın doğal büyüme yönüne göre alıcı bölgelere yerleştirilir.
İlk seanstan sonraki transplant ameliyatları, bir önceki seansın donör alanındaki yara izinin alın­masını ve saçın altındaki yara izi sayısını en aza indirmek için ilk donör bölgeye komşu bölgenin aynı işlemde kullanılmasını gerektirir. Aksi halde, donör bölgelerdeki yara izlerini örten saçlar ince ise, birkaç yara izi çirkin bir görüntüye neden ola­caktır.
Doktorlar parçaları kafa derinize, saçınızı tara­madığınızda bile doğal duracak, istediğiniz modeli verebileceğiniz ve saçınızın doğal olarak uzamasını sağlayacak şekilde yerleştirmelidirler. Saç yoğun­luğu az olan veya aşın kelleşmiş ve donör saçı az olan kişiler, “ağırlıklı” transplantasyon uygulaya­bilirler. Bu yöntemde, iyi kapatıcılık sağlayan bir saç modeli oluşturmak için bir bölgeye diğerinden daha fazla transplantasyon yapılır. Her durumda, saçınıza iyi şekil vermek transplantın başarısını art­tırır.

Foliküler transplantasyon
1984 yılında patolog John Headington, saçın, bir-dört adet saçtan oluşan doğal kümeler halinde çık­tığını belirtmiş ve bu kümelerin her birine foliküler birimler adını vermişti. 1980’lerin sonlarında, Tek-sas San Antonio’da doktor olan Dr. Bobby L.
Limmer, saç transplantasyon ameliyatında mik­roskop kullanmaya başlamıştı. Bu çok önemli katkı, saç derisini foliküler birimlere ayırmayı ve mini ve mikro parçalar elde etmeyi mümkün kılmıştır.

New York’taki Kaliforniya Üniversitesinin Dok­torlar ve Cerrahlar Koleji Dermatoloji Bölümü yardımcı klinik profesörü olan ve saç transplantas­yonları yapan Dr. Robert Bernstein, bütün trans­plantasyon sürecinde bu foliküler birimlerin kullanılması gerektiğini öne sürmüştür. Bernstein ve Los Angeles’taki meslektaşı, ileriyi gören, yara­tıcı bir cerrah olan ve biyoteknoloji alanında sayısız patente (saç yoğunluğunu ölçen Hair Densitome-ter de dahil olmak üzere) sahip olan Dr. VVilliam R. Rassman, yeni bir devri başlattılar: Bu birimlerin transplantasyon sırasında parçalara ayrılmaması gerektiğine ve doğal olarak bulundukları birli, ikili, üçlü, dörtlü kümeler halinde kullanılmalarının daha iyi olacağına karar verdiler.

1995 yılında Bernstein ve Rassman’ın bu yön­temi mükemmel bir hale getirmesiyle saç trans­plantasyon cerrahisi ileri doğru büyük bir adım atmış oldu. Bernstein bu yönteme foliküler trans­plantasyon adını verdi ve iki doktor bu yöntemi International Journal of Aesthetic and Restorative Surgery’de bir makaleyle tanıttılar.

“Foliküler transplantasyon, saç restorasyon cer­rahisinin geniş parçalarla başlayıp, saçın doğada bulunduğu şekli olan birli, ikili, üçlü birimler halin­de kullanılmasına doğru süren otuz yıllık evri­minin, mantıksal olarak ulaşılan son noktasıdır. Foliküler transplantasyonun kilit noktası, hastanın doğal saç gruplarını tanımlamak, foliküler birim­leri, onları çevreleyen deriden ayırmak ve bunları yetişkin bir bireye uygun yoğunlukta ve yaygınlıkta alıcı bölgelere yerleştirmektir.”

Bundan önce transplantlar, yirmi saça kadar genişleyen saç gruplarının alıcı bölgeye yerleşti­rilmesiyle yapılıyordu. Sonuç kozmetik açıdan ca­zip ve doğal bir görünüm oluşturmuyordu. Çünkü saç normalde başınızdan geniş gruplar halinde fışkırmaz.
Bernstein ve Rassman’ın tekniği, eski metot­larda karşılaşılan pek çok problemi de çözmüştür.

“Foliküler transplantasyonun kritik noktaları, ne kadar donör saçın mevcut bulunduğunu hesap­lamak, foliküler birimleri titiz bir şekilde ayırmak, transplantın kozmetik açıdan başarısı için alıcı böl­geyi dikkatle tasarlamak, fazla sayıda seans yerine az sayıda seansta çok sayıda implant yapmak, uzun vadede kelliğin gidişatını göz önüne alarak bir
master plan hazırlamaktır. Ayrıca-hastanın gerçekçi beklentileri olmalıdır.”

Doğayı yansıtmak bu tekniğin sırrıydı.
“Saçlar normalde kafa derisinden, foliküler bir­imler denilen doğal kümeler halinde çıkar. Cerrah, doğadakine benzer saçlar yaratabilir. Transplantas­yondan sonra bu küçük parçalar, genellikle bitişik-lerindeki doğal saç gruplarından ayırt edilemezler,” demektedir Dr. Rassman.

Foliküler birimlerdeki saç sayısı bir ve dört arasında değişir. Doğal olarak saç folikülleri ve saçlar bu şekilde uzarlar. Dr. Rassman şöyle diyor: “Eski tekniklerle çağdaş teknik arasındaki fark, parçaların boyutları ve konfigürasyonu ile ilgilidir ve görsel açıdan bu fark, gece ve gündüz arasın­daki fark kadar dramatiktir.”

Eskiden parçalar, standart parça, mini parça ve mikro parçalar olarak ayrılıyordu. Ama bunların hiçbiri saçın doğal uzama şeklini taklit edemiyor­du. Ne yazık ki bu üç yöntem de hala birçok doktor tarafından transplantasyonlarda kullanılmaktadır.
Standart parçalar, en nahoş, oyuncak bebek saçı görüntüsünü yaratan geniş parçalardır. Çaplan 3-4 milimetre arasında değişir ve her bir parçada on ikiyle yirmi arası ya da daha fazla miktarda saç bulunur. Günümüze kadar saç transplantasyonuyla en çok bağdaştırılan görüntü buydu.

Çapları 1,2 ve 2,5 mm. arasında değişen ve her birinde beş-dokuz arasındaki bir sayıda saç bulu­nan mini parçalarla hafif bir gelişme gösterildi.

Mikro parçalar önemli bir gelişme olmakla bir­likte, günümüzdeki çağdaş foliküler birim tekni­ğinin gerisindedir. Çapları 1 ve 1,5 mm. arasında değişen parçaların her birinde sadece bir-üç arası bir sayıda saç bulunmasına rağmen, saç tellerinin ve foliküllerinin doğal düzeneğinden, yani foliküler birimlerden yaratılmamışlardır. Doğal bir şekilde uzayan gruplar görmezlikten gelinmiş, birbirinden ayrılmış ve birçok folikülün zarar görmesi yüzün­den transplantasyondan sonra saç uzamasında başarısızlık oranları yüksek çıkmıştır,” diyor Dr. Rassman.

Bernstein ve Rassman’ın 1997’de tıbbi bir dergi olan “Dermatologic Survey “de çıkan raporlarında şu noktalar belirtilmiştir: “ABD’de erkekler üzerin­de uygulanan en yaygın kozmetik cerrahi yöntem, saç restorasyon ameliyatıdır. Bu ameliyat, erkeklere uygulanan kozmetik yöntemler arasında, kişinin görünüşünde en çok fark yaratma potansiyeline sahip olanıdır. Bununla birlikte, kozmetik ameliyat­ların hiçbirinde hasta için istenilen sonucu almak bu kadar zor olmamıştır. Birkaç aşamalı seanstan sonra kısmi, tamamlanmamış ya da çirkin görün­tülere neden olan eski cerrahi yöntemlerin yarattığı problemler, uzun vadeli faydaların önüne geç­miştir.”

Kabul edilebilir cerrahi sonuçlara ulaşmak için uzun bir yol kat edilmişti.
“2-5 milimetrelik parçalarla yapılan geleneksel transplant ameliyatlarının, kafa derisini küçült­menin veya Sapların, yalnız ya da birlikte uygulan­malarının uzun süre devam etmesi, genellikle ciddi şekil bozukluklarına yol açmıştır. Transplantlarda foliküler birimleri kullanan bir cerrah, bir tek seansta çok miktarda implantı güvenli bir şekilde aktarabilir ve doğal saça en yakın saç biçimini yaratabilir,” yazıyordu bu raporda.

Her çeşit kozmetik ve rekonstrüksiyon ameli­yatı gibi, saç transplantasyonu da hastayı cerrahi bir yol haritasına benzetmemeli, yapılan değişiklik­ler doğanın orijinal bir hediyesi gibi gözükmelidir.

“İdeal durumda, saç restorasyon ameliyatı hastanın yetişkin görüntüsünü korumalı ve ona, saçları fazla dökülmeden “olgunlaşsaydı” sahip olacağı “görünüşü” vermelidir. Ameliyatlar hastanın yetiş­kin görüntüsünü değiştirmeye yeltenmemelidir,” diye açıklıyorlardı Bernstein ve Rassman.

Bernstein ve Rassman’m Dermatologic Sur-gery’deki raporu hakkında yorum yapan Avustralya Melbourne’den Dr. Richard C. Shiell onların bu alana getirdiği yenilikleri destekliyordu: “Kuşku­suz, onların bulduğu teknik saç restorasyonu cer­rahisinde bir devrim yarattı. Ayrıca bu alandaki hemen hemen bütün pratisyenler onların geçmiş­teki yazılarından ve ikna edici vaka sunumlarından halihazırda fazlasıyla etkilenmişlerdir.”

Tekniklerdeki bu müthiş ilerlemeye rağmen, birçok doktor hala eskide kalmış, kabul edilemez yöntemleri kullanmaya devam etmektedir. Dr. Rass­man konuyu şöyle açıklamaktadır: “Sorun, değişim ve değişimin ekonomisidir. Kendini kanıtlamış saç transplantasyoncuları için değişim kolay değildir. Fakat, geleneksel saç transplantasyonlarının so­nuçları çok kötü olmuş ve doğal bir saç görüntüsü sunamamışlardır. Bu tedavileri gören hastalar nor­mal bir hayat süremez hale gelmişlerdir. Sorun, geleneksel transplantasyon tekniklerinin neden olduğu zararlardır; bunu kabul etmeyecek kişi kör olmalıdır. Standardın altında sonuçlar veren bu yöntemlerle devam etmek, mantığa aykırıdır ve doktorlar olarak bütünlüğümüze zarar vermekte­dir.”
Saç transplantasyonu, bu hassas teknikte ken­dini uzmanlaştırmak için ne arzusu ne de yeteneği olmayan bazı doktorların gözünde karlı bir iş fırsatı olarak görülmektedir. Bu fırsatçı doktorlar yöntem-lerdeki güncel gelişmeleri öğrenmeye isteksiz­dirler.

“İyi sonuçlar alamayan doktorlar ya bunu nasıl başarabileceklerine odaklanmalıdıriar ya da bu yöntemi uygulamayı tamamen bırakmalıdırlar. Bi­zim hastalarımızdan standarda uygun sonuçlar alındı ve bizce bu, saç transplantasyonunda uygu­lanacak standart haline getirilmelidir. Rassman standardından söz etmiyorum, doğanın standardın­dan söz ediyorum. Saç, her birinde birle dört arasında bir sayıda saç bulunan birimler halinde uzamaktadır ve transplantasyon da bu şekilde yapılmalıdır.”
İdeal bir saç transplantasyonu, birbirine yakın olarak yerleştirilen foliküler birimlerden meydana gelir. İki tekniğin birlikte kullanılmasına hibrid ya da karışık parça yöntemi denir; bu yöntemde, kapatılacak alanın çoğunda geniş parçalar kullanılır­ken, en görünür yer olan ön saç çizgisinde küçük ve doğal folıküler birimler kullanılır. Bu teknik önerilmez, çünkü sonuç, sadece foliküler birimler kullanıldığında elde edilen sonuç kadar doğal gö­rünmez.

Foliküler transplantların avantajları
Büyük ve doğal olmayan parçalarla karşılaştırıl­dığında, transplantlarda foliküler birimlerin kul­lanılmasının sağladığı tıbbi ve görsel avantajlar şunlardır:
* Her bir alıcı bölgedeki cerrahi kesik daha küçüktür; bu yüzden daha çabuk iyileşir.
* Parçalar ve kesikler küçük olduğu için cilt yüzeyinde deformasyon ve yara izi olması önlenir.
* Takma saça ya da oyuncak bebek saçına benzemeyen doğal bir görünüş elde edilir.
* Saç uzaması daha iyidir.
* Alıcı bölgede yamaya benzeyen yara izleri
olmaz. Büyük parçalar ve kesiklerle yapılan ameliyatlarda bu durum sıklıkla görülü­yordu.
* Her bir parçanın büyüklüğü, doğal olarak oluşmuş olan foliküler birimler tarafından belirlendiği için, hastanın saçının doğal özelliklerine uygundur.
* Kafa derisinin doğal dış hatları korunur.
* İmplantlarda oksijen yayılımı azami düzeye çıkar.
* İyileşme döneminde parçalara normal kan akışının kesilmesi durumu en aza indirilir.
* Operasyon sonrası iyileşme süresi önemli ölçüde kısalır.
* Saç birimleri çok küçük oldukları için bir­birine çok yakın bir şekilde yerleştirilebilir.
* Her seansta çok sayıda implant yapılabilir.
* Saçlar doğal bir biçimde serpilebilir.
* Alıcı bölgeleri tasarlamada esneklik sağlar.

Saç transplantasyonunda lazerler
Bazı doktorlar, saç parçalarının yerleştirileceği alıcı bölgelerde delikler açmak için, ultra ya da süper-atışlı C02 lazerlerini transplantasyon yöntemine dahil etmişlerdir. Bu durum, aşağıdaki nedenlerden dolayı tartışmalar başlatmıştır:
* Bütün saç transplantasyon yöntemlerinde olduğu gibi alıcı bölgeye lokal anestezi uygulanmalıdır, çünkü lazer aşırı acıya neden olur. Doktorlar lazeri “acısız” olarak reklam ettiklerinde, bu yanlış yönlendir­medir. Kafa derisindeki alıcı bölgeyi uyuş­turmadan asla kullanılmaz.
* Lazerli bölgelerle, skalpel ile yapılan böl­geler karşılaştırıldığında, bazı hastaların saçlarının, bazı lazerli bölgelerde daha az çıktığı görülmüştür. Bunun nedeni, günü­müzde kullanılan lazerlerin, o bölgeye kan akışını azaltarak ekilen parçalara yeterli oksijen gitmesini tehlikeye atmalarıdır.
* Ekilen parçaların sayısı arttıkça, alıcı böl­geleri çevreleyen dokuların ısıdan zarar görmesi bir sorun oluşturur.
* Lazerin ciltteki kolaj enleri ve elastik lifleri tahrip etmesi nedeniyle, cildin normal esnekliği azalır ve ekilen saçlar lazer kul­lanılarak yaratılan bölgelerden düşebilir.
* Lazer kullanıldığında daha fazla iz ve daha fazla doku ölümü görülür.
* Lazer transplantasyonundan sonra iyileşme daha uzun sürer.
* Lazer ne kadar sofistike ve etkin bir hale gelirse gelsin, yine de dokuyu tahrip eder ve bu yüzden de her zaman skalpelin geri­sinde kalacaktır.

Bernstein ve Rassman’m “Lasers in Surgery and Medicine”de (19. cilt, no.2, 1996) belirttikleri gibi, lazerler aslında, bazı doktorlar tarafından ne yazık ki hala kullanılan eski bir tekniğin uygula­masında, doğal görünmeyen geniş saç tutamlarını yerleştirecek geniş, derin yarıklar açmak için tasar­lanmış yeni bir teknolojidir.
“Foliküler transplantasyonda ise donör parça­ları içine alacak geniş yarıklar gerekmemektedir. Hastanın doğal saç grupları tanımlanarak, gruplar arasında bulunan fazla doku temizlenebilir; bu da, çok küçük yerlere yerleştirilebilecek minik foliküler birimlerin elde edilmesini sağlar ve büyük hacim ve sıkıştırma problemlerini çözer. Bu yüzden, lazer­lerle yarık açarken alıcı bölgedeki dokuyu kaldır­masının bir avantaj olduğunu iddia etmek, foliküler transplantasyon düşünüldüğünde geçersizdir.”

Transplantasyon yapılacak bölgenin görünüşünün tasarlanması
Başlarında fazla miktarda saç kalmış erkekler, transplantasyonun dizaynı açısından esnekliğe sahiptirler.
Başının arka ya da yan taraflarındaki donör bölgelerde, büyük oranda saçı kalmamış çok kel bir erkeğin transplantasyon dizaynında üç seçeneği vardır: Arzu edilen saç çizgisi dahil, bütün kel böl­geleri örten ince bir saç tabakası yaratılması; saç çizgisinin yukarıya yapılması ve diğer kel bölge­lerin makul miktarda saçla örtülmesi; ya da “ön ağırlıklı” model. Bu seçenekte, donör saç yüzü çev­releyerek istenilen saç çizgisini yaratır ve başın üstünü makul derecede örter, ama başın tepesi ya kel kalır ya da ince bir tabakayla örtülür. Sonun­cusu üç seçenekten en memnun edici olanıdır.

Saç kaybınız ne boyutta olursa olsun, her trans-plantta belirli dizayn kuralları önem taşır.

Bernstein ve Rassman bu noktalan ve diğer konuları “Dermatologic Survey”de (23. cilt, no. 9, 1997) detaylı olarak anlatmaktadırlar. Dr. Shiell derginin aynı sayısında bu raporu, “saç restorasyon cerrahisi uygulayan herkesin en başta okuması gereken en önemli çalışma,” olarak nitelendirmiştir.

Ekilen saçın dizaynında geçiş bölgesi en büyük önemi taşır.
Bernstein ve Rassman şöyle yazmaktadırlar: “Geçiş bölgesi, bir kişinin gözlerini tamamen saçsız kafa derisinden transplantın gür yapısına yönlen­diren bölgedir. Rekonstrüksiyonun en görünen, bu nedenle de en kritik olan parçasıdır. Transplantın diğer yönlerinde olduğu gibi doğal görünümlü bir geçiş bölgesi oluşturmanın da püf noktası, doğada-kini taklit etmektir. Ne mutlu ki, foliküler implant-lar bize bunu başarmamız için gerekli aracı sağlamaktadır.”

Geçiş bölgeleri şu bölgelerde fark edilir: Ön saç çizgisinde; şakaklarda; kelleşen tepede; ve eğer perçem izole hale gelirse, yanlarda.
Bernstein ve Rassman, “Geçiş bölgesi, ekilen saçın, halihazırda varolan saçla bütünleşmesi için ve hastanın çirkin ve yapay bir görüntü yaratmış olan eski transplantasyonlarından kalmış olabile­cek geniş parçaların ve yamaların kamufle edilmesi için gereklidir,” demektedirler.

“Ön saç çizgisini incelerseniz, bir “çizgi” değil, gittikçe artan sayı ve yoğunluktaki foliküler birim­lerden oluşmuş yumuşak, tüylü bir bölge görür­sünüz. Doğal görünümlü bir saç çizgisi önce tek saçların, sonra da ikili, üçlü ve hastanın saç yoğun­luğuna bağlı olarak belki de dörtlü foliküler birim­lerin titiz bir şekilde yerleştirilmesiyle yaratılır. Azami saç büyümesi ve en iyi kozmetik sonuçlar için, saç her zaman doğal foliküler gruplar halinde ekilmelidir.”

Bernstein ve Rassman ayrıca, ön saç çizgisinde kullanılan tekli saç foliküllerinin de doğal olarak meydana gelmiş olması gerektiğini ve çok sayıda saça sahip birimlerin kesilmesiyle oluşturulmama-ları gerektiğini belirtmektedirler.
“Zayıf büyümeye neden olabileceğinden, ikili, üçlü foliküler birimler tekli saçlara ayrümamahdır.”

“En doğal görünüşü yakalamak için doktorların hatırlaması gereken bir başka nokta ise, geçiş böl­gesinin genellikle aşırı düzensiz ve asimetrik olma­sıdır. Bütün yaşayan canlılarda “güzellik” kısmen “simetri” ile tanımlandığından, “çok mükemmel” bir geçiş bölgesi yaratmakla, hastanın görünüşüne maksimum katkıyı yapmayacak bir bölge yaratmak arasında hassas bir denge kurulmalıdır.”

Saç transplantasyonunun temel kuralları adlı konuya yorum yapmak ister misin? Etiketler

*

*

Yorum yapmak ister misin?

Acilservis.pro - Hakaret, imla kurallarına uymayan ve konu ile alakasız yorumlar kesinlikle onaylanmayacaktır.