Şoklu Hasta Hemşirelik Tanı ve Girişimleri
Dolaşan Kan Volümünün Azalmasına Bağlı Yetersiz Doku Perfüzyonu
Öncelikle şok belirtileri ile tipinin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekir. Bu bağlamda; anamnez ve hızlı bir fizik muayene ile aktif kanama bölgesi/bölgeleri belirlenmeli, tıbbi yardım gelinceye kadar hemorajik şokta mümkünse kanama kontrol altına alınmalıdır.
Hastanın pozisyonu sırt üstü yatar olmalıdır. Alt ekstremiteler 45 derece açı yapacak şekilde yükseltilmeli, dizler düz olmalıdır. Baş göğüsle aynı hizada ya da çok az yüksek olabilir. Bu uygulama bacaklardaki venöz dönüşü destekleyerek dolaşan kan hacmini 400-800 mi arttırır. Ancak bu uygulama kardiyojenik şokta, kafa içi basıncı artmış ya da baş ve boyunda aktif kanaması olan hastalara bu pozisyon kullanılmamalıdır. Çünkü bu hastalarda dolaşımdaki kam arttırmak durumlarını kötüleştirebi-lir. Şokta trandelenburg pozisyonu verilmesi uygun değildir. Bu pozisyonda beyinden sağ atriyuma venöz kan akımı zorlaşır, karın içi organlar diyaframaya baskı yapacağından solunum güçleşir, aynı zamanda baroreseptör aktivitelerinin baskılanma-sı ile kan basıncı daha da düşer.
Hasta hamile ise sol yanına döndürülür, döndürmek kontrendi-ke ise sağ kalçası yükseltilir.
Hava yolunun açıklığının sağlanması ve sürdürülmesi, özellikle p02 seviyesi düşükse %40-50 konsantrasyonda ısıtılmış ve nemlendirilmiş oksijen maske ya da nazal kanül yoluyla verilir.
Damar yolu açık değilse 14-16 nolu kateterler kullanılarak iki damar yolu açılır. Çocuklarda 18-20 nolu kateterler kullanılarak santral venöz yol açılabilir. Sıvı olarak tercihen Ringer Laktat solüsyonu verilir. Çünkü Ringer Laktat’ in pH’ sı arteryal pH’ ya serum fizyolojikten daha yakındır. Aynca içerdiği laktat karaciğerde bikarbonata metabolize olarak asidoz tedavisinde etkili olur. Gerektiği durumlarda kolloid sıvılar (albümin, dekstran) kullanılabilir. Sıvı gereksinimi hastanın klinik durumu ve sıvı açığına göre belirlenir. Özellikle 2 litreden fazla kan kaybedildiği zaman taze tam kan transfüzyonu gerekebilir. Tam kan yerine trombosit, plazma, eritrosit gibi eksik olan ürünün verilmesi tercih edilmelidir. Şokun kompansasyon döneminde ortaya çıkan solunum alkolozu tedavi gerektirmez, dekompanse dönemde metabolik asidozda NaHC3 (solunum bikarbonat) verilir.
Pnömotik antişok giysisi gerektiğinde kullanılmak için hazırlanır. Bu giysi hastanın bacaklarını ve batın bölgesini sarar, bacak ve kanndaki kanın merkezi dolaşıma yönlendirilmesi için şişirilir. Buna internal ototransfüzyon denir. Pnömotik antişok giysisi en yaygın olarak preoperatif travmalı hastalarda veya nörolojik şokta kullanılır. Bu giysi çıkartılacağı zaman kan basıncında ani düşmeye yol açmamak için havası yavaş yavaş boşaltılmalıdır.
Rutin laboratuvar incelemeleri için kan örnekleri alınır.
Hastanın nabzı, kan basıncı ve diğer yaşam bulguları izlenir. Şok süresince kan basıncı genellikle düşer. Fakat şokun erken döneminde kompansatör mekanizmalar nedeniyle genelde normal kalır. Nörojenik şok hariç diğer şok tiplerinde değişik düzeylerde taşikardi vardır. Nörojenik şokta sempatik sinir sistemi ak-tive olmayabilir ve nabız genellikle normal bulunur. Septik şokta beden ısısı genellikle yüksek diğer şok tiplerinde ise, normal ya da hafif düşük olabilir. Gerektiğinde SVB aleti yerleştirilerek SVB sürekli olarak değerlendirilir. SVB kalbin sağ tarafının basıncını yansıtır ve kan volümü, kalbin pompa etkisi ve damar tonüsü ile ilgili fikir verir. Normal SVB 4-10 cmH20 dur. 4’ün altı hipovolomi ya da vazodilatasyonu, 10’un üstü perikardiyal tamponad, sıvı yüklenmesi, pnömotoraks ya da pulmoner ödemi gösterir.
Aldığı ve çıkardığı izlenir. İdrar miktarı doku perfüzyonunu sağlamada ve sürdürmede tedavi etkinliğinin iyi bir göstergesidir. Bu nedenle mesane kateteri yerleştirilerek, hemşirenin 5 dakikada bir idrar atımını kontrol etmesi, yarım saatte bir idrar miktarını ölçmesi gerekir. Yetişkinlerde saatlik ortalama idrar miktarı 1-1.5 ml/kg/saat’tir. 0.5ml/kg/saatin altına düşmesi (saatte 35ml’nin altı) şok göstergesidir.
Derivasyonlu EKG çekilir, disritmiler varsa tedavi edilmelidir. Şokun erken dönemlerinde görülen en yaygın disritmitaşikardi-dir. İleri dönemlerde bradikardi, kalp blokları ve fıbrilasyonlar görülür. Addison hastalığı ve adrenal bezleri alınmış hastaların dışında steroid uygulanmaması gerekir. Hipovolomik şokta volüm tamamen yerine konulana kadar inotropik ve vazopressör ilaçlar kontrendikedir.
Şokta beden ısısının korunması önemlidir. Şokta hiçbir zaman dışarıdan sıcak uygulama yapılmamalıdır. Sıcak uygulama peri-ferik damarlarda dilatasyona neden olarak kanın yaşamsal organlara iletimini geciktirdiği gibi, metabolizmasının hızlanmasına, oksijen gereksiniminin artmasına da neden olur ve kalp için ek yük oluşturur. Hasta soğuktan korunmalı, ılık bir ortam sağlanmalıdır. Beden ısısı septik şokta olduğu gibi çok yüksekse normale indirilmeli, bununla birlikte şoktaki hastaya hipotermi uygulanmamalıdır. Hipotermi kan vizkositesini arttırır, kan akımını yavaşlatır ve ventriküler fibrilasyon olasılığını arttırır. Ayrıca üşüme, titreme ile oksijen kullanımı da artacağından hasta üşütülmemelidir. Hastanın üzerine bir battaniye örtülür ve tedavisindeki sıvılar oda sıcaklığında olmalıdır.
Gerektiğinde temel yaşam desteği ve ileri yaşam desteği için hazırlıklı olunmalıdır.
Hastayı rahatsız edecek çevresel uyarılar azaltılmalı, yapılacak tüm işlemlerle ilgili hastaya bilgi verilmeli, korkularını ifade etmesi ve sorular sorması için cesaretlendirilmen ve bu dönemde hasta yalnız bırakılmamalıdır. Bu yaklaşım oksijen gereksinimini ve anksiyetesini azaltacaktır.
Pulmoner konjesyon, mikroatelektazi, mikroemboli, şant sayısında artma ve asidoza bağlı gaz değişiminin bozulması (solunum problemleri)
Şoktaki hastada başlangıçta solunum problemi olmasa bile, şokun ileri devresinde kanın oksijen içeriğinde azalma olur. Bu nedenle solunum problemlerine yönelik olarak uygulanacak hemşirelik girişimleri şöyle sıralanabilir.
Solunumun sağlanması ve sürdürülmesi için ağızda kan müküs varsa aspire edilir, protez dişleri çıkarılır. Kanın oksijen içeriğinde azalma olduğundan şoktaki tüm hastalara %40-50 konsantrasyonda oksijen, maske ya da nazal kanül aracılığı ile verilir. Şokun daha kötüye gittiği durumlarda hasta entübe ise oksijen mekanik ventilatör yardımıyla verilir.
Solunum oranı, ritmi 15 dakikada bir, akciğer sesleri ve arteryal kan gazı değerleri de en az 4 saatte bir değerlendirilir. Hipokse-mi, hiperkapni ve asidoz açısından hasta izlenir.
Hipotansiyon ve renal kan akımının azalmasına bağlı oligüri / anüri
Böbrekler hipotansiyon ve kan akımının azalmasına çok duyarlıdır. Bunun için mesanekateteri takılarak idrar miktarı izlenir. Ayrıca böbrekleri korumak için mannitol gibi ozmotik diüretikler verilir. Çıkarılan idrar miktarını arttırmak için yapılan sıvı tedavisine di-üretiklerin kullanımı sırasında dikkat edilmesi gerekir. Çünkü sıvı fazlalığı ve ozmotik diüretikler konjestif kalp yetmezliğine, hızlı di-ürez ise kardiyovasküler kollapsa neden olabilir.
Gastrointestinal perfüzyonun azalmasına bağlı vücut gereksiniminden az beslenme
Şoktaki hastalarda otonomik hiperaktiviteden ya da kanın sindirim organlarından çekilmesinden dolayı paralitik ileus gelişebilir. Bu nedenle şok süresince hastaya ağızdan hiçbir şey verilmez. Mideyi boşaltmak için nazogastrik tüp takılır. Bu dönemde beslenme parenteral yolla sürdürülür. Oral beslenmeye geçmeden önce bağırsak seslerinin başlaması gerekir.