Kişinin gündelik hayatta karşılaştıkları olaylarla ilgili olarak, engelleyemediği aşırı bir endişe ve kuruntulu beklenti (evham) içinde olması , bu hastalığın temel özelliğidir.
Yaygınlık
Toplumda 100 kişiden 3-6 kadarında raslanır. Kadın/erkek oranı 3/2 – 2/1 dir.
Sebepleri
Beyindeki sinirler arasında iletiyi sağlayan maddelerden bimir olan Noradrenerjik sistemin aşırı etkinliğin kaygı ve korku oluşturduğu bilinmektedir. Yaygınlaşmış kaygı bozukluğunda (YKB) noradrenerjik sistemde artmış bir etkinlik ya da adrenoseptör duyarlılığında değişmeler olduğu; diğer bir madde olan ayrıca seronerjik etkinlikte artış, GABA etkinliğinde azalma olduğu gösterilmiştir.
Biyolojik araştırmalar beynin kaygı ile ilişkili bölgelerinde (kortikal yapılar, limbik sistem, bazal gangliyonlar ve serebellum) nöral iletinin bozulmuş olabileceğini düşündürmektedir.
Normalde stres yanıtlarında olması gereken otonomik esnekliğin azaldığı görülmektedir.
Hastaların 1.derece yakınlarında %20 gibi yüksek oranda YKB’ye rastlanması genetik etkenleri düşündürmekteyse de genel kabul çevresel etkenlerin daha önemli olduğu yönündedir.
Kaygı ile kişilik özelliklerini araştıran çalışmaların çoğunda “çekingen, bağımlı, kompülsif ve düşük benlik saygısı” özelliklerinin önemli yatkınlaştırıcı etkenler olduğu gösterilmiştir.
Stres verici yaşam olayları YKB’de en azından tetikleyici bir etkendir.
Sonuç olarak bu bozukluğun kalıtsal ve biyolojik bir temel üzerinde çevresel olumsuzluklarla ortaya çıktığı düşünülmelidir.
Klinik özellikler
Bu bozukluk toplumda “evhamlılık” olarak nitelenmektedir.
Ekonomik durum, muhtemel iş yükümlülükleri, sağlık sorunları, çocukların yaşayabileceği olaylar, ev işleri, onarımlar, randevulara yetişememe gibi günlük konularla ilgili olarak aşırı/ölçüsüz bir endişe ve kuruntu vardır.
YKB’de özellikle önemli olan ruhsal süreç, kişinin “çevre üzerinde denetiminin olmadığı” inancıdır. Denetlenemez olaylardan kaynaklanabilecek tehlikeler (kazalar, hastalıklar, felaketler v.s.) zihni sürekli meşgul etmektedir. Kişi sürekli olarak potansiyel tehlike yaratan uyaranları izlemekte, tehlike oluşturmayan (hoş) uyaranları ise dikkate almamaktadır. Bu durum, hastalarda otomatik ve farkında olunmadan işleyen bir zihinsel düzenektir.
Hastalar endişelerinin aşırı ve yersiz olduğunu her zaman kabul etmeyebilirler.
Kişi yoğun endişesini durduramadığı için dikkatini olağan işlere odaklamada güçlük çeker, dalgınlaşır.
Hastalar huzursuz, çabuk heyecanlanan ve sabırsız kimselerdir. Yüz ve beden gergin, eller genellikle titremektedir. Kas gerginliğine bağlı seyirmeler, titreme, ağrı ve sızılar olabilir. Baş, sırt, omuz ağrıları ve sertliği sıktır. Kas gerilimi özellikle alın kaslarında çok yoğundur. Çoğu hasta uyku sorunları, kabus ve karabasanlar yaşar.
Kolay yorulma, ağız kuruluğu, aşırı geğirme, soluk alma ve yutma güçlüğü, çarpıntı, sık idrara çıkma, erken boşalma- ereksiyon güçlüğü, kulak çınlaması, baş dönmesi, uyuşmalar gibi yakınmalar ayırıcı tanı problemleri doğurmaktadır.
Kaygı belirtilerinin hastalar tarafından bedensel hastalık kaygılarına yol açması kaygıyı daha da ağırlaştırmaktadır. Bu durumda hipokondriyazis (hastalık hastalığı) İle ayırdetmek güçlük arz edebilir.
Yaşın ilerlemesi ile genellikle kaygı bozukluklarının görülme sıklığı ve belirtilerin şiddeti azalmaktadır. Yine de yaşlılık döneminde karşılaşılan kaygı hastalıklarının % 60-70’ini YKB oluşturmaktadır.
Ayırıcı tanı
Öncelikle normal endişeden ayırt edilmelidir. YKB’deki endişe gerçekçi (normal) endişeye göre sorunla orantısız, daha yaygın, daha kronik ve stresle daha az ilişkisizdir.
Değişik bedensel hastalıklara ikincil olarak da YKB gelişebilmektedir. Hipertioidizm, hipoglisemi, kardiyovasküler hastalıklar, anemiler, KOAH ile sık karışabilir.
Panik bozukluğu, major depresyon, alkol bağımlılığı, sosyal fobi durumları ile YKB’nin birlikteliği son derece yüksektir.
Gidiş ve sonlanış
YKB genellikle yirmi yaş civarlarında başlamaktadır ve hayat kalitesini önemli ölçüde bozmaktadır. Kimi hastalarda belirtiler ısrarlı ve yaşam boyu devam ederken, kimilerinde önemli düzelme sağlanmakta ancak stresli olay dönemlerinde alevlenmelerle seyretmektedir.
Tedavi
Tedavide tam düzelmeyi hedeflemekten ziyade belirtileri azaltmayı amaçlamak daha gerçekçi bir hedef olacaktır. Başlangıçta her tedavide olduğu gibi hasta bilgilendirilmesi önem taşır. Kaygıyı artırabilen kafeinli maddelerin (çay, kahve, kola, çikolata) azaltılması önerilmelidir. Kullanılıyorsa teofilin, stimülan ve dekonjestan ilaçlarla esrar, alkol, kokain gibi maddeler kesilmelidir.
Aşağıda sayılan ilaçlar tedavide ana ilaçlar olmakla birlikte çoğu zaman hastanın durumuna göre veya bu ilaçlardan biri yetersiz kalınca dozun artırılması yanında ek ilaçlar da aşamalı bir şekilde uygulanacaktır. Tedaviye dirençli durumlarda bazen 4-5 ilacın birlikte kullanımı zorunlu olabilir.
Benzodiazepinler: Düşük ve orta dozlarla %70 oranında düzelme elde edilebilmektedir. Diazepam en yaygın kullanılan benzodiazepindir. Yaşlılarda ise kısa etkili BZ kullanılmalıdır. Bu ilaçlar 1-2 aydan daha uzun süre kullanılmamalıdır.
Beta Blokerler: Propranolol. Kaygınin terleme, titreme, çarpıntı gibi bedensel belirtilerini yatıştırır. Endişeye ve psişik kaygı belirtilerine etkisizdir.
Antidepresanlar: İmipramin (tofranil), amitriptilin (laroxyl) v.b. Üç halkalı antideresanların etkinliğine dair çok sayıda yayın vardır. YKB’nin tedavisinde giderek daha fazla kullanılmaktadırlar. Ortalama günlük 50-150 mg dozunda uygulanır. Venlafaksin ve SSRI grubu ilaçlar da etkindir.
Davranışçı-bilişsel psikoterapiler: Düşünce biçimlerini ve bunların rahatsızlık verici işlevini hastalara göstermek hedeflenir. Kötü işlevli düşünceleri yeniden yapılandırma, gerçek yaşam şartlarında üzerine gitme denemeleri, derecelendirilmiş ev ödevleri yanında solunum eğitimi, kas gevşetme teknikleri kullanılır. İlaç kullanamayan veya kullanmak istemeyen hastalarda öncelikle denenebilir ancak uzun süreli etkinlikleri konusunda yeterli veri yoktur.