Dış Gebelik Nedir, Dış Gebelik Belirtileri ve Sonrası
Günümüzde dış gebeliğin tedavisi konusunda önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle vaginal ultrasonografi ve beta-HCG (kanda yapılan gebelik testi) yöntemlerinin yaygınlaşmasıyla dış gebelikler oldukça erken teşhis edilebilmektedir. Uygun koşullarda teşhis edilen (Dış gebeliğin çapının 3 cm’den küçük olması, tüpün yırtılmamış olması vb) dış gebelikler laparoskopi ile 1-2 cm’lik bir keşiden tedavi edilebilmektedir. Yine çok erken aşamada teşhis edilen dış gebelikler ise (beta-HCG
Normalde rahim içine yerleşmesi gereken döllenmiş yumurtanın rahim dışında başka bir yerde gelişmeye başlamasıdır.
En çok kanallarda görülen dış gebelik karında ve kasıkta ağrı şikayetiyle başlayabilir. Bu arada vaginal kanama ve gebeliğin diğer belirtileri de (bulantı, kusma gibi) görülebilir. Zaman zaman bayılma nöbetleri ve ağrının daha belirginleşmesi hastalığın tanısını kolaylaştırmaktadır. Tedavi mutlaka ameliyatla yapılabilir. Tedavide gecikme iç kanamanın artmasına neden olarak tehlikeyi daha da arttırabilir. Bu nedenle her gebeliğin başında, mutlaka jinekolojik muayene olunmalıdır.
Şüpheli durumlarda özel muayene metodlarıyla da dış gebelik araştırılabilir.
Provoke (müdahaleli) -kasıtlı- düşükler:
Burada düşüğü ya hastanın kendisi başlatır ya da bunu bir başkası yapar. Buna da (kriminal) cinaî düşük denir.
İstenmeyen bir çocuğu ortadan kaldırmak için mezara bebeğiyle birlikte gömülen anne sayısı hiç de sanıldığı kadar az değildir. Çocuk istemeyen bir kadın akla hayale gelmeyecek yöntem ve çarelerle çocuğunu düşürme yollarına gidebilir. Bunun sosyal, ekonomik, psikolojik ve hukuki birçok nedenleri de vardır. Çok eski zamanlardan beri çocuk düşürmek için çeşitli çarelere başvurulmuştur. Hatta büyük hekim Hipokrat, o zaman kullanılması moda olan bazı aletlerin kullanılmasını öğrencilerine şiddetle yasaklamıştır.
1926 ve 1936 yıllarında hazırlanmış olan Türk Ceza Kanunu’nun 468 ve 472. maddeleri bu gibi suçların cezalarını açıklamış ve belirtmiştir. Bu maddelere göre kasıtlı düşük yapan kadın 6 aydan 3 yıla kadar, çocuğu düşürtmek için müdahale yapan kimse de 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılır. Bütün bu kanuni, dini yasaklara rağmen çocuğunu istemeyen bir kadın kendi hayatını bilerek ya da bilmeyerek büyük bir tehlikeye atıp yine de çocuğu düşürmeye çalışabilir. Nasıl mı? Aklınıza nasıl gelirse… Gördüklerimiz ve okuduklarımızdan birkaç örnek sıralayalım:
Araç olarak sabun, çiriş, çivi, kaz tüyü, tahta çubuk, maydanoz kökü, mısır koçanı, kibrit çöpü ve hatta canlı balık kullanarak.
Rahme sokulan bütün bu araçlar her şeyden önce mikropludur, annenin hayatını tehlikeye sokacak kadar şiddetli enfeksiyonlara, mikrop kapmalara yol açabilir. Ayrıca ülkemizde çok kullanılan sabun vb. gibi maddelerin mikrobik etkileri yanında, içindeki kimyasal bileşimler kadının böbreklerini, karaciğerini ve başka iç organlarını bozarak ölüme daha eden olabilir.
Aynı şekilde çocuk düşürmek için kullanılan bir yöntem de bazı ilaçların aşırı yüksek dozda alınmasıdır. Bu da hayatı aynı şekilde risk altına sokar. Doğum kontrolü için çeşitli yöntemlerin kullanıldığı günümüzde böyle ilkel bir yönteme başvurmak tam anlamıyla bir intihardır.
Provoke (kasıtlı) düşükler sonunda kadında neler olabilir?
• Yüksek ateş,
• Kanama,
• Sarılık,
• Şok.
Eğer böyle bir hata yaptınızsa hiç vakit kaybetmeden bir doktora gidiniz ve çekinmeden doğruyu anlatınız. Bunu yapmaktan hiçbir zaman utanmayınız. Aksi halde çok ağır hastalıkların ortaya çıkması sizin için kaçınılmaz olur.
Yukarda anlatılan düşük şekillerinden başka biri de, ‘Medikal Abortus’ denilen tıbbi zorunluluklar nedeniyle ana rahminden çocuğun çıkarılması durumudur.
«Tıbbi Tahliye» diye adlandırılan bu yöntem çeşitli ülkelerde değişik yasalarla sınırlandırılmıştır.
Ülkemizde gebeliğin durdurulması hakkındaki yasalar Cumhuriyet devri süresinde çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi 1926 yılında hazırlanmış 1936 yılında değişikliğe uğramış Türk Ceza Kanununa göre kasti olarak çocuk düşüren veya düşürten kişiye ağır hapis cezası öngörülmektedir. (Madde 468-472)
1965 yılında çıkarılmış bulunan nüfus planlaması 557 sayılı yasa ile tıbbi tahliye yeni bir tüzüğe bağlanmış, ayrıca kısırlaştırma ameliyatı belirli maddelerle sınırlandırılmıştır.
En son 1983’de çıkan 2827 sayılı nüfus planlaması kanunu anneye isteğe bağlı olarak belli haftaya kadar olmak üzere çocuğu aldırma hakkı vermektedir.
Bu hak için çocuğun 10 haftalığın üstünde olmaması, annenin sağlıklı olması, hukuki başkaca bir sorun olmaması gibi koşullar aranmaktadır. Bu koşulların dışında yapılacak kasti çocuk düşürme olayı, eskisi gibi Türk Ceza Kanununun ilgili maddeleri içine girmekte, yapan ve yaptırana ceza öngörülmektedir.
2827 sayılı yasada olağan olarak anne hayatı ve çocuğun sağlığı gözönünde bulundurularak hekime tıbbi tahliye hakkı verilmektedir. Bu durumlara kısaca daha sonra değinilecektir.
Doktorun yukarda belirtilen yasalarda öngörülen, ileri derecede kanamaya bağlı olarak annenin hayatının tehlikeye girmesi nedeniyle tıbbi tahliye yetkisi vardır. Burada gebeliğin 10 haftanın üstünde olması durumu anneye ve hekime cezai sorumluluk getirmez.
Olağan hal dediğimiz, doktora tıbbi tahliye yetkisi veren durumlar, aşağıdaki şekilde özetlenebilir.
• Gebeliğin, annenin hayatını ve sağlığını tehdit ettiği ya da edeceği durumlar,
• Bazı ruh hastalıkları,
• Bazı kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları,
• Bazı akciğer hastalıkları,
• Bazı böbrek hastalıkları,
• Sindirim organları hastalıkları,
• Bazı deri hastalıkları,
• Bazı göz hastalıkları,
• Habis tümörler,
• Bazı kan hastalıkları,
• Bazı ortopedik hastalıklar,
• Bazı mikrobik hastalıklar.
Yukarda belirtilen hastalıklar iki doktor tarafından imzalanan bir raporla saptanırsa bu tıbbi tahliye her klinikte yapılabilir.
Annelerin kısırlaştırmaları için de 1983’de çıkan 2827 sayılı yasada yeni koşullar ortaya konmuştur. Bazı durumlarda istek ile annede kısırlaştırılma yapılabilir. Bu şartlar şöyle sıralanabilir:
• Kısırlaştırmayı isteyenin ergin olması, akli dengesinin yerinde olması. Bu girişim için tıbbi bir sakınca olmaması.
• Cinsel gereksinimlerini karşılamaya engelleyici bir girişim yöntemi olmaması.
Ayrıca doktorlar da, hastanın hayatının sözkonusu olduğu zorunlu durumlarda, kısırlaştırma hakkına sahiptirler.