Tanrı, derimizi sırf güzellik için yaratmadı. Derimizin altında da D-Vitamini öncü! maddeleri, aktif olmayan şekilde doğal olarak bulunmaktadır. Provitamin-D adı verilen bu maddeler güneş ışığı ile doğrudan temas ederse, aktif D-Vitamini haline gelmektedir. Aktif D-Vitamini, gıdalarla aldığımız ve sindirim sisteminden kana karışan, kalsiyumun kemiklere yığılmasını ve yerleşmesini sağlamak suretiyle, kemiklerin sağlamlığını ve sertleşmesini temin etmektedir.
Yeterli sertliği sağlanamamış kemikleri olan çocuklarda, halk arasındaki adıyla ‘kemik zaıfliığı”, tıptaki adıyla ‘Rikets,� ya da ‘Raşitizm’ hastalığı gelişmektedir. Bu hastalığın erişkinlerdeki benzeri, ‘kemik erimesi yada “Osteoporoz” denilen bulgularla seyreden”‘Osteomalazi” dir.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan araştırmalar! örtülü giyinen kadınların kanlarında, aym koşullarda yaşayan ve örtülü giyinmeyen kadınlara-göre, aktif D vitamini düzeylerinin 7-8 misli düşük düzeyde olduğunu göstermiştir (2-10).
Bu ne anlama gelir?
Bu kadınların güneş ışığına temas etme süreleri çok az olduğu için, 35-45 yaş arasında kemik erimesi riskleri artacaktır, ayrıca doğurganlık çağlarında (20-35 yaş arası) emzirdikleri çocuklarında raşitizm hastalığı olasılığı da yükselecektir.
Güneş ışığının deri altındaki inaktif D vitaminini aktifleştirme özelliği, sadece doğrudan Güneş ile temas edilirse sağlanabilmektedir. Camın arkasından güneşlenmek bile yararsızdır; pek çok araştırma ile bu kanıtlanmıştır. Güneş ışığının bu özelliğinin, bronzlaşma ile ilgisi yoktur. Bronzlaşma, derideki Melanin pigmenti ile ilgilidir. Hiç güneşe çıkmadan gölgede de bronzlaşmak mümkündür.
Ülkemizde son yıllarda, özellikle örtülü giyinmeye başlama yaşı 10-15 yıl öncesine göre, daha genç yaşlara. ergenlik yaşı başlangıcı olan 13-14 yaşlanma kaymıştır. Örtülü giyinenler genelde sadece ev ortamlarında örtüden çıkmakta, dışarıda bol güneş altında örtülü ka1maktadırlar.
İş, yorumcularda
Bu noktada bilim; gözlem ve araştırmalarla bir sonuç elde etti!)ine göre sıra, din adamlarımız, Kur’an-ı Kerim tefsircilerimiz ve yorumcularımızdadır. İnsan yavrusunu rahminde besleyip büyüten, doğurma eylemiyle dünyaya yeni bir canlı getirmeye muktedir olan, onu emziren, bakımını yapan ve büyüten “kadın” denilen varlığa; Tanrı’nın, yaşamın kaynağı olan güneşten mahrum bırakacak şekilde örtünmesi gerektiği emrini verecek kadar haksızlık yapabileceğini düşünmek çok zordur. Üstelik hem onun, hem çocuğunun ciltlerinin doğal yapısını, başka hiçbir kaynakça aktive edilemeyecek D Vitamini ön maddeleriyle bezemişken.