Televizyonun, uzun süreli izlemelerde kendine güveni olmayan, bağımlı ve ilgi alanları kısıtlı, “sanal dünyada” yaşama eğilimli birey oluşumuna zemin hazırladığı bildirildi.
Adana Numune Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Dr. Sümer Öztanrıöver, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uzun süre TV izleyen çocukların özendikleri karakterlerle özdeşleşmeleri sonucu “başka dünyada yaşama” sürecine yöneldikleri, bu durumun öz güvenleri ve hayata bakış açılarını olumsuz etkilediğini söyledi.
Televizyonun görsel ve işitsel özelliklerinin hipnoz etkisi yaratarak çocukların karşısında hareketsiz kalmasını sağlaması nedeniyle özellikle anneler için “iyi bir bakıcı” işlevi gördüğünü belirten Öztanrıöver, “bu durumdaki çocukların uslu durup yaramazlık yapmamaları, ailelerin çok işine gelir. Çünkü çocuklarıyla ilgilenmeleri gerekmiyor” dedi.
Öztanrıöver, trans haline geçerek pür dikkat kesilen çocukların, izlediği her şeyi bilinç altına yerleştirdiklerini ifade
ederek, şunları söyledi:
“İzledikleri hangi tarz ve içerikte program olursa olsun istenilen veya istenilmeyen her türlü mesajı alacaklardır. Programda şiddet varsa şiddeti alıp bunu yaşamında uygulayacaktır. Reklamları izliyorsa bunların alınmasını sağlayıp tüketici pozisyonunu güçlendirecek, alınmaması durumunda da çöküntü hali yaşayarak psikolojik boyutta sorunlar oluşacaktır.”
Aşırı televizyon izlemenin “madde bağımlılığı” etkisi yaratacağını anlatan Öztanrıöver, şöyle devam etti:
“Televizyona baktıkları sürece kendilerini iyi hissediyor, kapatıldığı an sıkıntıya giriyorlar. Bu durum çocukların yanı sıra yetişkinler için de geçerli. Bazen yetişkinler de ‘izlediğim dizi zihnimi dağıtıyor’ diyorlar. Aslında dağıtmıyor, bu durum yorgunluğa ve strese yol açıyor. Madde bağımlılığı gibi etki yaptığı için yalancı mutluluk hali veriyor. Yetişkinler bu durumları kontrol edebilir, ama çocuk ve gençler kendilerini kontrol edemezler.
Özellikle küçük çocuklarda uzun süreli televizyon izlenmesi bir tür hipnoz etkisi yaratır. Bu durum, adeta trans konumuna geçirmesi dolayısıyla kendine güveni olmayan, bağımlı ve ilgi alanları kısıtlı, sanal dünyada yaşama eğilimli birey oluşumuna zemin hazırlıyor.
Çünkü çocuklar, ilgileri sadece televizyona yönelik olduğu için adeta sanal bir dünyada yaşıyorlar. Çocuklar, iletişim kurma becerisinin yanı sıra gerçek hayatta öğreneceği birçok şeyi öğrenemiyor. Çocukların öz güvenleri ve hayata bakışları olumsuz etkileniyor. Sonuçta, kendine güveni olmayan, bağımlı ve ilgi alanları kısıtlı sanal çocuklar yetiştiriyoruz.”
Çocukların özellikle şiddet unsuru içeren dizi ve filmlerden uzak tutulmasını öneren Öztanrıöver, olumlu mesajlar veren yayınları izlemelerinin sağlanması ve bunun da günde 2-3 saat aralıklarla en fazla 1,5 saat olması gerektiğini vurguladı.