GDO’u bitkilerin yüzde 99’unu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturuyor. Bunların yanı sıra patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO’lu olarak üretiliyor. Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda ise çalışmalar devam ediyor.
Bugün tüm dünyada Türkiye yüzölçümüne yakın bir alanda GDO’lu ekim yapılıyor. Ekim alanlarının yüzde 99’u ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya’da bulunuyor.
Alerji, antibiyotiklere direnç, toksin birikimi ve metabolizma değişiklikleri. Özellikle GDO kökenli yiyeceklerde; inek sütü, yumurta, balık, kabuklu deniz mahsulleri, soya, fıstık, buğdayda alerji saptanıyor. Soya alerjisi en çok rapor edilen allerji grubunu oluşturuyor. Kısacası, GDO’lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anormalleri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakacak, deniyor.
Yerel bitki türleri, GDO’lu türlerle baş edemediği için yok oluyor. Zengin biyo çeşitliliğin yerini GDO’lu homojen ürünler alıyor. Normal ve organik tarımı tehdit ediyor. Ne kadar uzak alanda olursa olsun rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşıyor. GDO’lu tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türü tükeniyor. GDO’lu ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebiliyor.
GDO’lu tohumlar kendini yeniden üretemiyor. Özelde çiftçi, genelde ise ülke o tohuma bağımlı hale geliyor. Ayrıca GDO’lu ekim alanlarında kullanılmak üzere geliştirilen kimyasal ilaçları üreten firmalar, GDO’lu tohum üreten firmalar tarafından alınıyor. Böylece tohumdaki şirket egemenliği tarımsal ilaç piyasası ile pekiştiriliyor.
İçlerinde BT toksini, örneğin mısırın içinde % 25 oranında bulunmaktadır. Bunlar toprağı zehirler. Bitki artıklarını parçalamaya kalkan toprak canlıları (mikro organizmalar dahil) bu bitkileri ısırınca zehirden etkilenir. Bu yolla toprak içinde yaşayan canlılar da zarar görür. Topraktaki canlıların zarar görmesiyle verimlilik düşer.
Mısır, soya, pamuk, kolza, patates, domates… bunlar Türkiye’nin hemen tüm ekolojik bölgelerinde üretilebiliyor. Ya hayvansal ürünler?
Hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan ve genetik yöntemlerle elde edilen hormonlar felaketlere neden oluyor. BST veya bovin büyüme hormonu (BGH) hayvan yetiştiriciliğinde tüketiliyor.
Hammedde, işlenmiş ürün, hangi nitelikte olursa olsun ülkeye GDO’lu ürün girişi yasaklansın. GDO’lu tohumların kontrolsüz alanda ekimine izin verilmesin. Gümrüklerde, iç piyasada etkin bir denetim sistemi kurulsun.
Etimizde, sütümüzde, yumurtamızda, beyaz etimizde, balığımızda GDO’lu ürün kullanılmasına ve bu yolla üretilmiş ürünlerin satılmasına izin verilmesin.
– Yönetmelik hükümlerine aykırı olan GDO’lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri yasaklanıyor.
– GDO’lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaklanıyor.
– İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasak kapsamına giriyor.
– Gıda veya yem, GDO’lardan biri ya da birkaçının toplamda % 0,9 oranında içeriyor ise, GDO’lu kabul ediliyor. Bu nedenle içinde yüzde 0.9’un üzerinde GDO bulunanlara “Bu ürün GDO’ludur” etiketi zorunluluğu getiriliyor. Ancak bu oranın altında ise etiket zorunluluğu bulunmuyor.
– Gıda veya yemin % 0,5 ten fazla izin verilmeyen GDO içermesi halinde ithalatına, işlenmesine, nakline, dağıtımına ve satışına izin verilmiyor.
– GDO’ suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz.
– GDO’lu ürünle ilgili risk değerlendirmesi Komiteler tarafından yapılıyor.