Sağlık Bakanlığının yürüttüğü çalışmayla uygulamada birlikteliğin sağlanması için bir rehber hazırlandı. Buna göre, sezaryenin, vajinal doğumun güvenle tamamlanmasının mümkün olmadığı durumlarda veya vajinal doğumla birlikte bebek veya annede hastalık veya ölüm oranında belirgin artış riskinin bulunması halinde uygulanması gerektiği bildirildi.
Sağlık Bakanlığı yetkililerinden alınan bilgiye göre, Türkiye’de yüzde 40 civarındaki sezaryenle doğum oranı, AB ülkeleri ve ABD’deki oranların çok üzerinde bulunuyor.
Bu nedenle, uygulamada birlikteliğin sağlanması ve hekimlerin klinik pratiklerinde yol gösterici olması amacıyla Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği, Türk Perinatoloji Derneği, Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği’nin iş birliğinde Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü Doğum Programı Bilim Kurulu tarafından “Doğum Eylemi Yönetim Rehberi” hazırlandı.
Ancak, söz konusu rehberin değişmez kurallar dizisi olmadığı ve hastaya sunulan hizmetlerin hukuki standartlarını oluşturmadığı, tıbbın ana prensibi olan “Hastalık değil, hasta vardır” kuralına uygun olarak, her hastanın durumunun kendi özel koşulları içerisinde değerlendirilmesinin temel prensip kabul edildiği bildirildi.
SEZARYENLE DOĞUM ORANI ÇOK YÜKSEK
Rehberde, genel olarak sezaryenin; vajinal doğumun güvenle tamamlanmasının mümkün olmadığı durumlarda veya vajinal doğumla birlikte bebek veya annede hastalık veya ölüm oranında belirgin artış riskinin bulunması halinde uygulanması gerektiği bildirildi.
2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre, yüzde 21.2 olan sezaryen oranının son doğum sayılarına bakıldığında yer yer yüzde 40’lara ulaştığı belirtilen rehberde, “Mevcut oranın gelişmiş ülkelerin oranlarının ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından konulan hedefin (yüzde 5-15) üzerinde olduğu bilinmektedir” denildi.
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğünce bunun nedenlerini ortaya koyacak geniş çalışmalar planlanmış olmakla birlikte, bu oranı yükselten nedenler arasında isteme bağlı ve mükerrer sezaryenlerin artması, endikasyonların genişletilmesi gibi faktörlerin rol oynadığı belirtildi.
Günümüzde anestezi, kullanılan ilaç ve malzemeler, cerrahi ve postoperatif bakımdaki gelişmelerin sezaryenlere bağlı ölüm ve hastalıkları azalttığı, ancak halen enfeksiyon, kanama, transfüzyon ihtiyacı, tromboembolik riskler, hastanede daha uzun kalma, iyileşmenin daha geç olması, daha çok ağrı çekilmesi gibi risklerin devam ettiği kaydedildi.
Amerikan Kadın Doğumcular Birliği’nin (ACOG), “Sezaryenlerin isteme bağlı değil, tıbbi nedenlere bağlı yapılması gerektiği” açıklaması hatırlatılarak, “Bakanlığımızca anne sağlığını korumak amacıyla ülke genelinde kamu ve özel sağlık kuruluşlarında doğum eylemi ve sonuçlarının izlenmesi çalışmalarına başlanmıştır. Bu çerçevede sezaryen endikasyonları ve sonuçlarının izlenmesi de önem arz etmektedir” denildi.
Modern doğum hekimliğince önerilen tıbbi gerekçe ve endikasyonlara uyulması, hasta dosyalarına kayıtların belirli bir formda ve uygulama birliği içinde, detaylı ve doğru olarak yazılması, istatistiklerin düzgün tutulması ve etik kurallara uyulmasının bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en önemli önlemler olduğu bildirildi.
“SEZARYEN, NORMAL DOĞUMUN ALTERNATİFİ DEĞİL”
Rehberde, uygulamaya yönelik temel Öncelikler de yer aldı.
Buna göre, sezaryen ile doğumun cerrahi bir girişim ve tıbbi gerekçelerle yapılmasının esas olduğu ve vajinal doğumun alternatifi olmadığı vurgulandı.
Uygulamaya yönelik temel öncelikler şöyle:
Sezaryen planlanırken, gebeye ve gebeliğe özgü yararları ve riskleri göz önüne alınmalıdır,
Annenin istemi, sezaryen için tek başına yeterli bir neden olmamakla beraber, kişiye ait aşırı korku, endişe, panik gibi psikolojik durumların varlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumlarda yeterli ve doğru danışmanlık verilmelidir,
Sezaryen kararı, her hastanın bulguları bireyselleştirilerek verilmelidir. Tüm tıbbi müdahalelerde olduğu gibi, sezaryen olgularında da bilgilendirilmiş ve aydınlatılmış hasta onay formu alınmalıdır.
Rehberde, sezaryen oranının düşürülmesi için de şu öneriler yer aldı:
Doğum eyleminin takip edildiği bütün gebeliklerde spontan doğum ilerleyişini izlemek için partograf kullanılmalıdır,
Gebeliğin 36. haftasından itibaren komplikasyonsuz tekil makat bebeği olan gebelere, istisnai durumlar dışında (doğum eylemi başlamış, daha önce dikiş veya yaralanma yeri ve anormalliği, fetal sıkıntı, membran rüptürü, vajinal kanaması olan gebeler) dış sefalik versiyon (DSV) önerilebilir. Uygulama öncesi girişimin riskleri, anne adayına aydınlatılmış hasta onay formu ile açıklanmalıdır,
42. gebelik haftasını aşan, komplikasyonsuz tekil gebelik yaşayan gebelerde, tedavinin bireyselleştirilmesi ve olguya göre karar verilerek doğum şeklinin belirlenmesi önerilmektedir,
Doğumun indüklenmesi ile sezaryen oranında ve diğer komplikasyonlarda artış olabileceği bilinmelidir. Bu konu hakkında gerekli bilgiler anneye verilmelidir,
Uygun olan vakalarda sezaryen sonrası vajinal doğum önerilebilir. Uygulama öncesi girişimin riskleri anne adayına aydınlatılmış hasta onay formu ile açıklanmalıdır.