Ağlamakla ilgili şu anda üzerinde bilimsel olarak çalışılan bir diğer madde de prolaktin hormonu. Bu hormonun kadınlarda buluğ çağında, âdetlerinde, hamilelikte, emzirirken ve stres altındayken arttığı tespit edilmiştir. Oran olarak da kadın bedeninde erkeklere göre yüzde 60 daha fazla prolaktin bulunuyor. Dr. William Frey’in ortaya koyduğu kurama göre prolaktin, kadınların duygularını etkileyerek, endokrin (salgı) sistemini etkiliyor ve daha fazla ağlama eğilimi yaratıyor.
Sonuç olarak, kadınlar daha çok ağlıyor. Hatta yılda ortalama 64 kez. Erkekler ise 17. Kadınlar üzgün olduğunda, hüsrana uğradığında veya kızdığında ağlarken, erkekler ölüm gibi önemli kayıplarda, büyük hayal kırıklıklarında veya gerçekten çok sinirlendiklerinde ağlıyor.
Bu durumun şöyle komik bir tarafı da var; o da orta yaşları geride bıraktıkça kadınlar daha az ağlayıp daha fazla kızmaya başlıyor. Sebebi kadın hormonlarının azalması ve erkeklik hormonu olan testosteronun bunun yerini alması. Erkeklerde ise tam tersi, testosteron seviyesi düşerken, dişilere özgü hormonlar devreye giriyor. Ve erkekler yaşlandıkça daha çok ağlamaya başlıyor.
Gözyaşlarının iki sebebi daha
Duygular nasıl canımızı yakıp bizi ağlatmayı başarabilir? Harvard Schepens Eye Research Institute’den Hücresel Fizyoloji Doktoru Darlene Dart, ağlamanın koruyucu bir mekanizma olarak devreye girdiğini söylüyor. Derideki acı hissi veren sinirler gibi korneada da duyusal sinirler bulunuyor. Rüzgârda yürürken veya bir soğanı dilimlerken gözdeki sinirler, istemsiz hareketleri denetleyen beyin köküne sinyal gönderiyor. Beyin kökü, gözkapaklarındaki salgı bezlerine giden hormonların salgılanmasını sağlıyor. Böylece gözyaşı üretiliyor.
Bunlar “refleks gözyaşları”dır
Ancak korneadaki sinirler aynı zamanda beyindeki cerebraya da ulaşır. Bu kez bir filmi seyrederken dökülenler gibi “duygusal gözyaşları” oluşuyor.
Ayın ağlamaklı zamanı
Hollanda’daki Tilbur Üniversitesi Psikoloji Profesörü Dr. Ad Vingerhoets, Batılı kadınların âdet dönemi ile ağlamayı ilişkilendirdiğini, ancak Batılı olmayan kadınlarda böyle bir durumun söz konusu olmadığını söylüyor.
“Crying: The Natural and Cultural History of Tears” kitabının yazarı Tom Lutz da ağlamanın iyi yönleri olduğunu vurguluyor: “Ağlamak bizi içimizdeki endişelerden uzaklaştırır. Ağladıktan sonra ferahlar, içimizdeki kargaşayı akışına bırakır ve dikkatimizi zihinden uzaklaştırıp fiziksel olana odaklarız. Hatta genel olarak da bir süre sonra konudan iyice uzaklaşıp, akmakta olan burnumuzu silmek için bir mendil bulma işine girişiriz. Bu anlamda gözyaşları, iyileşme sürecinin bir parçası olur.”